23 Aralık 2018 Pazar

VE TRUMP KAÇAR

Herkeste bir şaşkınlık bir aa ne oldu öyle halleri analizler analizler. Yahu bu adam seçilmeden önce söylediği her şeyi bir bir yapıyor, bu yolda önüne konan engelleri de aşmaya çalışıyor. Neye şaşırdınız acaba? Ki bunu da demiş niye şaşırıyorsunuz ben bu vaatle başkan oldum. Bu da alenen söylediği bir şeydi. Orta Doğu ABD için maddi kayıp ve ABD askerilerinin de boş yere öldüğü sakat kaldığı bir yer. Eskiden yapılan operasyonlar da yanlıştı şimdi de yanlış yapılıyor dedi. Bunları siyasete bulaşmadığı geçmiş yıllarda kendisiyle yapılan röportajlarda da söylemiş.

Velhasıl bunu yapmaya çalıştığını daha önce de dile getirdi ama sürekli engellemeye çalıştılar. Engellemeye çalışanlar kimler? Bu politikalardan servetlerine servet katıp devletsiz bir dünyada hiçbir kanuna kurala tabi olmadan at koşturmaya hevesli ve bu uğurda kan dökmekten vahşet yaratmaktan çekinmeyen aksine bunlardan haz alan psikopat küreselciler.

Olayın oluş şeklini liboş etiketiyle gezen küreselci tetikçileri gazeteler nasıl ele aldı? Güya Trump'ın telefonda konuştuğu Erdoğan onu ikna etmiş. Yani adamın aylardır değil yıllardır söylediklerini sallamayalım 5 dakikalık telefon görüşmesi ile ikna edildiğine inanalım? Bu neye hizmet ediyor? Trump'ı aptal gibi göstermek karşısındakini de cilalamak. Karşısındaki neden cilalanıyor? Çünkü karşısındaki küreselci kadrosunda forma giyiyor. Ve istese dahi nasıl ki ben şu mafyadan bu mafyaya transfer oluyorum yahut bırakıyorum bu işleri diyemezse bu formayı da çıkartamayacak biri. Küreselciler henüz yenilmemiş olabilir ama sonlarının başlangıcındalar.

Aynı yüzsüz arsız küreselciler Trump ülkesine giriş çıkışları daha sıkı kontrol etmek istediğinde ve kaçak yerleşmeleri önleyeceğim dediğinde yalancı timsah gözyaşları ile hayatlarını mahvettikleri insanlar için güya ağlarken ve bu uygulamaları ısrarla kaldırtmaya çalışırken, Trump'ın Suriye'den çıkma kararı karşısında bu çok tehlikeli olur, ikinci bir 9/11 yaşayabiliriz diyorlar. Bu onların bir öngörüsü değil bu onların tehdidi. Böyle aşağı yaratıklarla karşı karşıyayız.

Trump en son attığı twit'te aynı zamanda şimdi oraya Türkiye de dahil diğerleri baksın diyor. Bakınız kendi diyor ki buraya girmek maliyetli hem madden hem insan kaynağı bakımından hem de manen ve onun bu son söylediğinden vay efendim Trump oradaki gücünü NATO temsilcisi Türkiye'ye delege etti. Yahu hepiniz mi akraba evliliği mamülüsünüz ya da bu milleti bu kadar mal yerine koymak en büyük hobiniz mi? Ha mallar tabi ona da diyecek bir şey yok. Sistematik mallaştırmaların da etkisiyle katmerli mallar.

Bugün Türkiye bu haldeyse küreselcilerin akıttığı sermayeyle gözü dönen görmemişlerin açgözlülüğü sayesinde bu böyle. Bunların neredeyse hepsi de tefeciden alınan borç, hibe sandıkları da bedeli sonra istenecek türlü çeşit ödünlerdi hep ve tabi ki bunlar da hep geleceğimizden çaldı. Kendi çıkarını değil de ülkesinin çıkarını düşünen bir yönetim daha en başta bu kurgulanmış ve finanse edilmiş it dalaşına hiçbir surette bulaşmaz, İsviçre gibi takılır en fazla Suriye'nin toprak bütünlüğü bizim için önemli umarız huzura kavuşur demokratik bir ülke olmanın gereklerini yapabilecek bir safhaya geçebilir derdi. Sınırını tamamen kapatır, her türlü güvenlik tedbirini en üste seviyeye çıkarır, sadece kendi imkanlarıyla sınıra gelenlere sığınma hakkı tanır, onları da inceledikten sonra kamplarda ağırlardı arıza çıkartanı da buyrun ülkeniz orada derdi. Bunlar denmedi çünkü para tatlı geldi, küreselciler sen halife olacaksın, zaten Osmanlı'nın da tebaası da karışıktı, bu Türkler sana sıkıntı çıkarır tebaayı karıştır ümmet kafasına sok herkesi bilmem ne derken derken bugünlere gelindi. Yahu bunlar bölüp yöneten haritaları parça pinçik eden bu sayede karşılarında güçlü devlet bırakmayan zaten de kalanları da güçsüz diye zamanla tasfiye etmeyi planlayan tipler. Yedirirler mi sana halifelik gibi milyor tane müslümanın liderliğini kaldı ki son halifeyi ne güzel de salladı di mi o pek sevdiğiniz Araplar? Ama siz ne tarih bilirsiniz, ne politika, ne diplomasi, ne ekonomi, ne askeri strateji ve fakat padişahlık bile yetmez size. İşte böyle bir açlık sizdeki de.

Bundan sonrası Türkiye için iyi görünmüyor. Eğitilmiş donatılmış yıllarca savaş tecrübesi yaşamış bir sürü terörist yanıbaşımızda, ülkemizin içinde, her yerde. Bunlar emin olun bir şekilde üstümüze süpürülecek. Kimse süpürmese dahi kendi kendilerine kurulup dadanacaklar. Hiçbir silahlarını geri teslim etmez. Çoktan bir yerlere gömüyorlardır, üslerinin yerlerini değiştiriyorlardır vs. Hiçbir stratejik ortağımız yok. Aksine herkesin stratejik piyonu olduk ve şu an ne halin varsa gör noktasında tek başınayız. Daha fazla ödün, daha fazla kayıp, daha fazla ekonomik çöküş. Üste global düzeyde 1 birim çöküş bizde 10 birim çöküş olacak. Ne çeşit çarpışmaların, savaşların içine düşeceğimiz de meçhul. Suriye çıkar biz batarız. E bu kadar azmaya, bu kadar vicdansızlığa müstahak da.









25 Kasım 2018 Pazar

3. DÜNYA SAVAŞI ÇIKAR MI?

Ne dedikti. 3. Dünya Savaşı Orta Doğu'da çıkarılamaz Avrupa'da çıkar bu iş için de saftirik Rusları kullanırlar :/



Öyle veya böyle bir savaş çıkacak. Bu ekonomik bir zorunluluk. ABD çok uzun süredir son savaşın galibi olarak sadece ticarete değil asıl finansa yön verdi. Şimdi rövanş istiyorlar. Bunu yarattığı canavarı yönetemeyen küreselciler istiyor. AB ordusu talepleri anlamsız savaşlar vs.

Hepsini birden yenemezsiniz. Hele bu saftiriklikle bu aptallıkla bu cahillikle mümkün değil yenemezsiniz. Öncelik anarşiden tekrar yeni dünya düzeni çıkarmaya çalışan vahşi kapitalist küreselciler olmalı. Onları ancak millyetçiler yenebilir. Onlar da aptal ama gelenekleri var.

Hayatta her şey doğal şekilde gelişirse sağlam olur. Yani dil mesela. Organik gelişen bir şeydir. Bayan deme deyip kafa sikerek iki günde programlayamazsın. İki günlük ideolojiden de bir bok olmaz. Bunların hepsi suni müdahele. Ömürleri daha doğmadan belli. Üç gün.

Ama kültürler. İşte onlar canlıdır. Tüm canlılar gibi evrim geçirmiştir. Birilerinin götünden uydurduğu suni projeler değildir bunlar. Ortak bir ruhla asırlarca şekillenmişlerdir. İyi veya kötü durum bu. Türklük de öyle. Kimse gerçek Türkleri programlayamaz. Hele ki beyinsizler.

Bonus:



Yaw Rusya AB'ye yakıt ihracatını Ukrayna üzerinden yapıyor diye arıza çıkarttılar ondan sonra gelsin romantizmler gitsin hikayeler. La Ukrayna ilk iş yetiş ya ABD diye carlıyor ne bağımsızlığı ne özgürlüğü? Bırahın allasen.


İNSANLAR NEDEN TANRILARA İNANIR?

İnsanlar neden tanrıya inanmak istiyor? Çünkü talep manyağılar. Onu istiyorlar bunu istiyorlar. Kendileri beceremiyor, sağındaki solundaki de veremiyor. Süper güçlere sahip hayali arkadaş tam da onlara göre. Şurdan seni kurtasrın, bu insanı sana aşık etsin, şu kadar para versin.

Ölüm korkusu o bu değil. Bildiğin sürekli bir şey talep etmek. Büyük tapınaklar, kurban vermeler. Bazı dinlerdeki bazı manyaklar da yaşarken ölüp ben bir şey istemiyorum ki diyor. Lan sen de ego tatmini istiyorsun yok keşişmişsin yok bilmem ne. Hepiniz delirdiniz olay bu maalesef.

Aklı yok sayıp herhangi bir uyuşturucu ile kendini avutmaya çalışmak. bu uyuşturucular kimi zaman işine takıntılı olmak, sanata sepete sarmak bazen direkt uyuşturucu bazen dopamin manyaklığı ile çikolatadır ıvır zıvırdır ama en çok da din. Din din din. En az çok kafası basıyor herhalde dediğin bile din emziğini kolay kolay bırakamaz. Hatta dine en çok kılıf uyduranlar da bunlardan çıkar. Vay efendim güzel dinimiz kadını erkeği ayırmazmış mühim olan insnalıkmış. Al bak nasıl ayırıyor.


Bu arada Diyanet çevirisini koydum. Resmi ya güya. Yoksa hafifçe diye bir şey de yok hani. Dövün diyor bitti gitti. Ha neden kadın erkek eşit değildir deyip duruyorlar o kısmı da anlamışsınızdır herhalde. 

Ha dersen ki Kuran bozulmuş vs. artık aklınla cebelleşmeyi bırakıp direkt mantık dışı olanı yok sayma safhasına geçmişsin demektir. Tebrikler bu da bir şey ama seni hiçbir şeyden kurtarmadı bu şey :/

Kafayı masallarla, masalları ispatla bozacağınıza ahlaka, erdeme, dünyanın nasıl daha yaşanabilir bir yer olabileceğine yorsaydınız belki de tüm bu sevgisizlik, mutsuzluk, bomboşluk hissi yerini güzel bir meşgaleye yani hayatınıza bırakacaktı. Ama yapamıyorsunuz elbet çünkü malzemeniz bazı özel vasıflara sahip olan insanlar olmasaydı mağaradan çıkacak bir seviyede bile değildi hiçbir zaman.

İsteyin bakalım. Sonsuza dek isteyin. İstenciniz bitmek tükenmez. Ama sizlerdeki bu istenci doyuracak bir tanrı zaten olamazdı. Çünkü mesele sizi doyurmak değil çünkü belli ki doymayacaksınız. Mesele sizi tamir etmek.

Bu kadar deliyle birlikte yaşayıp delirememekten daha iyi durumdasınız tabi. Biz siki tutmuş bir azınlığız mesela :(

12 Kasım 2018 Pazartesi

GSYH, TÜKETİM, ÜRETİM, YATIRIM, İŞSİZLİK

Katma değeri yüksek üretim yapmıyoruz, üretimimizi borçlanarak ve ithal ederek yapıyoruz bu da ekonomik çöküşe sebep olup işsizlik gibi sorunları da beraberinde getiriyor denilip duruluyor. Bu verilere nasıl ulaşıp bu çıkarımları nasıl teyit edebiliyoruz bu yazıda da ona bakacağız.

Gayrisafi Yurtiçi Hasıla(GSYH) bir ülkede belli bir dönemde üretilen nihayi mal ve hizmetlerin(nihayi=üretimin belli bir aşamasında olmayan satışa hazır durumda) cari yani piyasa fiyatlarına göre toplam ederidir. Gayrisafi Milli Hasıla'dan(GSMH/GDP) farkı millilik meselesidir. Yani GSMH, GSYH'den çıkarılan yurtdışından gelen yatırımlar ve bulunan sayıya eklenen vatandaşların yurtdışındaki yatırımları ile bulunur(nihayi servis+hizmet yine). Mesela Çin'den ithal ediyorsun gibi görünüyor ama ithal ettiğin Apple ya da Nike, hah işte bu hesaba göre işin rengi Çin için değişiyor. Benzer durumlarda Türkiye için de değişiyor.

Tekrar GSYH'ye dönecek olursak, eğer söz konusu bir hizmetin vakıf gibi kazanç amacı taşımayan bir aktivitesinden üretilmesi ise o zaman bunun maliyeti hesaplanır.  Bu önce TL olarak hesaplanır ve ilgili dönemin kuru ile Dolar'a çevrilip meşhur kişi başına Dolar bazında gelir hesaplaması yapılır. Tabi hesaplanması her ne kadar TUİK'in çok meşakkatle sağladığı ve uluslararası standartlara uygun yapmakla yükümlü olduğu bir şey olsa da veriler toplandıktan yahut bir kısmı tahmin edildikten  sonra yapılan hesap o kadar düz bir hesaplamadır ki işin içinde mesela enflasyon sebebiyle artmış cari fiyatın kullanılması sonra bunun Dolar'la bir başka değere çevrilmesi ile yıllar arasında kıyas yapılması vardır. Adı da zaten bundan gayrisafidir. Cari fiyat yerine sabit fiyat hesaplaması da TUİK tarafından yayınlanıyor buna da zincirlenmiş hacim endeksi diyorlar. Bunda da ardışık yıllardan baz yılın sabit fiyatı alınarak miktarla ağırlıklı ortalama bir fiyat hesaplanıyor ve yıllık büyüme karşılaştırılmaları buna göre yapılıyor. Zaten TUİK yeni sisteme geçtik ondan oldu diye aniden Türkiye'nin büyümesinde farklı rakamlar vermişti hatırlarsanız. Aslında o iş sadece hesaplama yöntemi değil açıklanan tutarlarda da büyük değişiklik ve güya hesaplama düzeltmesi ile ilintili ama hiçbir açıklama tam olarak tatmin edici olmadı.

Görüldüğü üzere burada ederin hesaplanmasında bir sıkıntı var. Her ne kadar uluslararası platformda da önemli bir veri olarak ele alınsa da ve aslında farklı methodlarla değerlendirmelere tabi tutulsa da siz yine GSYH hesaplamalarına o kadar da itibar etmeyin ama tabi göz gezdirin çünkü bütün ekonomi figürlerin gözü onda. Türkiye için formül basitçe GSYH= Tüketim+Yatırım+Stok Değişimi+Net ihracat.

TÜİK çeyrek bazında şöyle bir bülten yayınlıyor. http://tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=27827
Buna göre,



Bu dataları detaylı bir biçimde Hazine de yayınlıyor https://hazine.gov.tr/File/Index?id=3D459789-815C-41C7-ACEA-8B4525ECBC81 ama  https://biruni.tuik.gov.tr/gosterge/?locale=tr adresinden GSYH-Cari fiyatlarla (Bin TL) (Dönemlik) yahut GSYH-Zincirlenmiş hacim değeri (Bin TL) (Dönemlik) sekmelerini seçerek ulaşabiliyoruz.
Burdan da detaylı tablolara ulaşabiliyorsunuz http://tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1105 İstatistiksel Tablolar ve Dinamik Sorgulama  sekmesinden çeşitli GSYH kırılımlı tablolara ulaşabilirsiniz. Örneğin;
Harcama Yöntemi ile Dönemsel GSYH
 ->Harcama Yöntemi ile GSYH (2009 bazlı)

Buradaki verilere göre yıllık çeyrek bazında değişime baktığımızda şöyle bir tablo ortaya çıkabiliyor. Tabi başka yaklaşımlarla başka tablolar da çıkabiliyor :)


Tabloda da görüldüğü gibi ağırlıklı olarak tüketim kaynaklı bir büyüme söz konusu. Peki sağlıklı bir ekonomide aslında ne olmalıydı? Büyümenin sebebinin yatırım ve net ihracat tutarları kaynaklı olması gerekiyordu. 

Peki ne tüketiyoruz ağırlıklı olarak ona bakalım. Harcama Yöntemi ile GSYH (2009 bazlı) -> Yerleşik ve Yerleşik Olmayan Hanehalklarının Yurtiçi Tüketimi (Cari Fiyatlarla)


Evet ağırlıklı olarak temel ihtiyaç ve mecburiyetlerden dolayı yiyoruz, ısınıyoruz, yıkanıyoruz , işe gidiyoruz ha bir de lokantaydı oteldi geziyoruz. Sağlık ve eğitime ne kadar az harcıyoruz. Acaba çok sağlıklı ve doğuştan eğitimli olduğumuzdan mı?

Üretime bakalım, hangi alanlarda ve miktarlarda üretim  yapıyoruz da bunların GSYH'deki payı ne oluyor. Yatırımlara da bakılması şart tabi. TOBB'un yıllık bir raporu var orada da detaylı analizler yapılıyor bu rapor 2017 sonunda yayınlanmış mesela.  https://www.tobb.org.tr/Documents/yayinlar/2018/EkonomikRapor2017.pdf
TUİK verilerine bakacak olursak Gayrisafi yurtiçi hasıla, iktisadi faaliyet kollarına (A10) göre cari fiyatlarla (değer, pay, değişim oranı tablosunda görülen  üretim kollarının GSYH'ye katkıları.

Evet sosyal hizmet faaliyetlerinin de olduğu grup hızla artıyor, Suriyeliler, sadık seçmenler?!?  Tabi vergi ve sübvansiyonlar da tabi :) Bu dağılım sağıklı bir dağılım mı? Bilemem ben şimdi size dataları nereden alabilirsiniz onu anlatıyorum :) Devam. 

Sanayi üretim endeksi ve detaylarından üretimde hangi sektörler ne seviyede üretiyor, değişimler ne oranda  detaylı bakabilirsiniz. Tabi ki yine TÜİK sağlıyor bu verileri. http://www.tuik.gov.tr/HbGetirHTML.do?id=27904

Bütün etkilerden arındırılmış ve ne kadar da istikrarlı olmuş netice?!?




Bunlar da 2018 için planlanan Kamu yatırımları. Resmi Gazete'de yayınlanıyor bunlar. Artık kağıda basılmıyor çünkü dijital ortam çok garantili malum. http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/01/20180115m1.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/01/20180115m1.htm

Tabi ki toplamdaki pay %83 ile yine yol yabacaklarmış.



Ne yapmışlar derseniz, gördüğüm kadarıyla henüz bir şey yayınlanmamış http://www2.kalkinma.gov.tr/kamuyat/gerceklesme.html Bir de şöyle bir site var şifresiz hiçbir şey göremiyorsunuz herhalde cumbaba olmayana bilgi vermeyi düşünmüyorlar. Yaşasın Anayasal bilgi edinme özgürlüğü oley şeffaf hukuk devleti anlayışı :) Gerçi bir yerlerde yayınlanıyor olabilir diyeceğim ama görünürde yok öyle bir şey. Neyse yol filan yapacaklarmış zaten bakarız yollara.

Özel sektör ne gibi yatırımlar düşünüyor, aldıkları iç ve dış kredilere bakmak lazım zira kendi cebinden yatırım yapma alışkanlığı pek yok bizde malum.. Bilhassa dışardan aldıkları kredilere baklılırsa baya bir kanalizasyon yapmayı düşünüyorlar. Benzetme, ima, kinaye filan yok. Dosyaları indirin inceleyin.   http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Istatistikler/Odemeler+Dengesi+ve+Ilgili+Istatistikler/Ozel+Sektorun+Yurtdisindan+Sagladigi+Kredi+Borcu/Veri+%28Tablolar%29/

Tabi bunlar birilerinin ekranlarındaki bir takım rakamlar. Birileri diyor ki şu artsın şu azalsın şunu tuttururuz bunu bilmem ne yaparız. Fakat gerçek kişilerin gerçek bütçeleri öyle tutmuyor. Bilhassa işsizlerse. Yani yurtiçinde üretim daralırsa stokta olan da yok pahasına yurtdışına satılırsa mesela sizler ekranlarınızda hoşunuza giden geçici rakamlar görebilirsiniz. Hatta bu durumda müjdeler olsun cari açık azaldı diyerek keriz bile avlayabilirsiniz belki. Ama nereye kadar sürer bu anlamsız coşku ve neşe? İnsanların evine ekmek götüremediği o ana kadar.

Bu konudaki verileri yine TUİK sağlıyor http://www.tuik.gov.tr/HbGetirHTML.do?id=27904 sekmesindeki Temel İstatikler -> İstihdam İşsizlik, Ücret başlığında türlü verileri bulabilirsiniz.

Nüfusun İşgücü Durumu'na bakarsak. elbette O 60 milyon insan 32 milyon insana inerken bunların hepsi öğrenci yahut ekabir değil, onların içinde artık iş bulamayacağını düşünüp iş aramadığını söyleyen ve hmmm bu iş istemiyor demek işgücünden değil diye işaretlenenler de var. Daha da bir şey demek istemiyorum.


Umarım bu yazımda başlıkta bahsedilen kavramlarla ilgili işinize yarayacak temel bilgileri verebilmişimdir.


















11 Kasım 2018 Pazar

10 KASIM 2018

Şerefsiz hain işbirlikçileri ile dolu işgal altında bir ülke olmasak minnet ve şükranla devlet kurucumuzu anmamız gereken bir günü nasıl geçirdik tarihe not düşelim.

Ülkenin pek çok yerinde siren sesi duyulmamış yahut sesin desibeli düşükmüş veya saati tutturamamışlar vs. İşte bunlar hep küçüklük. Dur daha bitmedi tabi,
https://eksisozluk.com/entry/83177805?fbclid=IwAR0xJm4z3rgwNwCbCWwLgNxK3mLzRBTUr3FiSGRbgHjTispLwpEIaFy_8yM

Orada sirenler çalarken yürüyüp giden siyasi askeri her kim varsa sizin verecek hesabınız çok.


Diyanet başkanı 10 Kasım'da keşke Yunan galip gelseydi diyen fesli haini ziyaret etti ve basına bu fotoğraf servis edilmiş. Yani diyorlar ki gelin bize hallenin.

Bir yanda keşke Yunan galip gelseydi diyebilecek kadar arsız, siz cahil kalın biz sizin yerinize de düşünürüz diyen hırsız, katil, yüzsüz hainler bir yanda aklını kullan deyip seni onurlu insanlığa davet eden Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK.



3 Cuma'yı kaçırırsan dinden çıkarsın deyip götünden din uyduran yalancı Emevi taklitleri ne derse desin eğer ki bu işe dur demek istiyorsanız buyrun bazı dini bilgiler.

Bkz: Mescid-i Dirar ve Kuran yetmez deyip şirk kovalayan din tüccarlarının ekmeklerini ve de mercedes'lerini kovalamak için küçümseme cüreti gösterdikleri Kuran'dan ayetler.

Tevbe 107, 108, 109: Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, mü’minler arasına ayrılık sokmak için ve öteden beri Allah ve Resûlüne karşı savaşanlara üs olsun diye bir mescit yapanlar vardır. Bunlar, “Bizim iyilikten başka hiçbir kasdımız yok” diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şâhitlik eder ki bunlar mutlaka yalancıdırlar. Onun içinde asla namaz kılma. İlk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha lâyıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever. Binasını takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) ve O’nun rızasını kazanmak temeli üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını çökmeye yüz tutmuş bir yarın kenarına kurup, onunla birlikte kendisi de cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi? Allah, zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.

Al güya şapka takmıyor diye asılanlar. İngilizleri dost edinip Kurtuluş Savaşı'nı kötüleyip, Atatürk'ün katli vaciptir diye fetvalar veren ve mescitleri vatan hainliği propagandası için kullananlar. Bak bakalım bugün değişen ne? Bu ülkeyi kanlarıyla, akıllarıyla yeri gelip aç bilaç yeri gelip günlerce çatışarak kuranların bir tanesine bile bir fatiha okumayan, hutbelerinde, vaazlarında anmayan güya müslüman üstüne güya vatansever iblisler.





Ve elbette şerefsiz ruh hastalarına gün doğan bu rezil zeminde Atatürk'ü anma törenlerinde ona hakaret eden çarşaflı Arap devşirmesi şahsiyetsizler, onun posterini yırtan vatansız Osmanlı bakiyesi beslemeler.

Ülkede ne kadar leş ruh hastası manyak varsa tüm bu rezilliklerini ellerinde Kuran sallayarak kutsallaştırmaya cüret edecekleri zemin hazırlanırken hiçbir şeye dur diyemeyen bizlere de yazıklar olsun. Lakin 10 Kasım 1938 tarihini bir bitiş sanabilirler. Türk kültürünü hiç bilmeyen bu Arap ve Batı devşirmelerine hakkımızda bir gerçeği tekraren hatırlatmalıyız ki ata kültü bizim için her şeydir ve biz ölmekle bitmez aksine zamanla çoğalırız. Atatürk şu an hiç olmadığı kadar sağ.




1 Kasım 2018 Perşembe

PARA ARZI, BÜYÜME, FAİZ, ENFLASYON

Daha önce Merkez Bankası'nın net döviz rezervinin hesaplanması http://mariadebonne.blogspot.com/2018/10/merkez-bankasi-net-doviz-rezervinin.html ve kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stoğunun hesaplanması  http://mariadebonne.blogspot.com/2018/10/kalan-vadeye-gore-kisa-vadeli-dis-borc.html ile alakalı yazılar paylaşmıştım şimdi de piyasadaki para stoğunun hesaplanması ile alakalı temel bilgiler içeren bir yazı paylaşacağım.

Ekonomide her şey her şeyle alakalıdır. Görüldüğü üzere net döviz rezervi ile uluslararası piyasada halihazırdaki konumumuza baktık, kısa vadeli borçlarla yakın gelecekteki durumumuza baktık. Baktık derken aslında verileri nereden elde edebileceğimize baktık henüz bir analiz yapmışlığımız yok. Benim de burada amacım insanların kendi kendilerine devletin ekonomik durumuna temel verilerle de olsa bakabilmeleri. Haklarınızı bilin. Hukuk ve ekonomi alanında temel bilgiler bir vatandaşın temel haklarını bilmesi için gereklidir. Ne kadar çok bilinçli vatandaş o kadar düzgün yönetilme hakkı.

Tabi konuyla alakalı bakılacak pek çok şey var bilhassa ithalat ve ihracat kalemleri, finansal gelir ve giderler, tüketim, varsa tasarruf, yine o pek meşhur cari açık, ve tabi ki tüm bunların neticesi Gayrisafi Milli Hasıla ve onunla oluşan bir ülkenin karne notu olan büyüme oranları. Yani hani malum kişi ekonomiyle siyasetin ne alakası var filan diyor ya, makroekonomik çıktılar bir hükümetin varoluşunun derecelendirilmesinde birincil ölçüttür. Vatandaş ona buna burun kıvırır yahut görmezden gelir ama sen hesabı tutturamazsan bu da onun kişisel bütçsine yansırsa seni sınıfta bırakır yol verir. Yok gitmem diye ısrar edersen epey bir zıvanadan çıkman kaçınılmazdır. Bu noktada Merkez Bankası'nın rolü hükümetin icraatleri sonucu oluşmuş neticeleri nesnel hesaplamalarla değerlendirip para politikasına yön vermektir. Bağımsızlığının önemi hükümetin açıklarını kapatma yönündeki  manipülasyona açık bu alanda uluslararası güveni sarsıcı etkilerden azade olduğunun bilinmesi gerekliliğidir. Zira bu alana nesnel yaklaşım harici müdaheleler dışa açık ekonomi olduğumuz göz önünde bulundurulursa sadece bizi değil domino etkisiyle herkesi etkileyebilmektedir.

Malum konular çok ve çeşitli ve bunların pek çok alt kırılımları da mevcut ama şimdi bakacağımız yine üzerine çok konuşulan bir başka konu olan Merkez Bankası'nın para arzı ve bunun enflasyonla ilişkisi. Yani peki bizim paramızın dünya piyasasında ederi ne durumda?

Öncelikle bu konuyla alakalı çokça duyulan emisyon hacmi diye bir tabir var ona değinelim. Bu Merkez Bankası'nın piyasaya sürmüş olduğu banknotları kast eden bir tabir http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Banknotlar/Cumhuriyet+Donemi+Banknotlari/Emisyon+Gruplari/ Buna darphane tarafından piyasaya sürülen bozukluklara eklerseniz ve ikisinin toplamından banka kasalarındaki parayı düşerseniz ekonomistlerin M0 dediği tutara ulaşabilirsiniz. Evet o "M" Money'den geliyor. İsterseniz yerli ve milli olsun diye P0 da diyebilirsiniz ama ülkenizin ekonomisinde dal kırpırdamayacak :/

En dar para arzı da denilen M0'a nasıl bakıyoruz. Bu arada darlıktı genişlikti para arzının ele alınış biçimiydi bunlar ülkeden ülkeye değişen şeyler lakin Türkiye'de ele alınışı bu şekilde zira bu ülkedeki hukuki düzenlemelerle örneğin Ticaret Kanunu ve diğer ilgili kanunlarla da yakından alakalı bir durum. Yine Merkez Bankası'nın EVDS'ndeki https://evds2.tcmb.gov.tr/index.php?/evds/serieMarket/ PARA VE BANKA İSTATİSTİKLERİ bölümündeki Haftalık Para Arzı sekmesini tıklayıp Dolaşıma Çıkan Banknot + Madeni Para(Bin TL) ve .Banka Kasaları (-)(Bin TL) datalarını işaretleyip istediğiniz tarih aralığında çekebilirsiniz.



M0'a vadesiz mevduatları eklediğinizde M1'e ulaşırsınız. Bu veriler olduğu gibi EVDS'nde var zaten.



M2 ise M1'e vadeli mevduatların eklenmesiyle bulunur;





En geniş para arzı da denilen M3 ise M2'ye Repo(Teminat göstererek borç alma, devlet tahvili, hazine bonosu, banka bonoları, piyasadaki borç senetleri), Para piyasası fonları(Bankalarca oluşturulmuş menkul kıymet yatırım portföyleri), İhraç edilen menkul değerler(Bankalar tarafından çıkarılan 2 yıla kadar vadeli bono ve tahviller) eklenerek hesaplanır.



Bu verileri nerelerde kullanıyoruz, mesela paranın dolanım hızına bakıyoruz bunun için ilgili dönemin Gayrisafi Yurtiçi Hasılası'nı(GSYH) M1 yahut M2'ye bölerek ilgili dönemde ilgili kalemlerdeki el değiştirme hızını bulabiliyoruz. Hız yüksekse likidite ihtiyacı var demektir bu da para arzını gerektirebilir tabi diğer değişkenler de göz önünde bulundurulmalı.GSYH verisini TUİK'ten alabiliyoruz. https://biruni.tuik.gov.tr/gosterge/?locale=tr Burada GSYH Cari Fiyatlarla (Bin TL) yıllık göstergesini seçim ilgili dönemin tutarına bakabilirsiniz. Dönemlik olarak çeyrek bazında bakma imkanınız da var. Yıllık baktığımızda 2017 sonu itibariyle GSYH 3.11 milyar TL M1'in 2017 sonu değeri ise 0,45 milyar TL imiş.  Paranın dolanım hızı(V)=3,11/0,45=6,9 paranın dar para arınzda el değiştirme hızı budur diyebiliyoruz. Bu hız az mı çok mu ona Merkez Bankası karar verecek :) Ama tabi ki bunlar basit ve ilk bakışta şöyle bir duruma bakmak için kullanılan değerlendirmeler. Tıpkı The Big Mac index gibi. Aslında ekonomi ciddi bir bilimdir ama işte :/

Tabi ki burada dikkate alınacak diğer enstürman faizdir. Faizi ekonomistler formüllerinde ve tablolarında i olarak gösterir evet o i interest'ten geliyor ve evet f de deseniz neticeyi biliyorsunuz. Burada çok temel bir korelasyon vardır. Para arzı azaltıldığında faiz oranı yükselir tersi durumda da aynı şey söz konusudur, neticede aralarındaki arz talep ilişkisi aşikardır. Faizi düşürdüğünüzde para arzına gerek kalmaz, aynı zamanda insanlar tasarruf yapmak yerine mal alımına yönelir. Türkiye'deki tüketicinin çılgınlar gibi borçlanması da faizin haram olmasından değil tüketim ekonomisinden kaynaklı oldu. Yani çılgınlar gibi dağıtılan düşük faizli kredileri, kredi kartları vs.tam da kapitalizmin idealindeki tüketim çılgını vatandaş modeline sebep oldu. Tabi hurmalar yendi yendi...

Peki enflasyon bu işin neresinde. İşte ayarı iyi yapamazsanız her yerinde :) Burada meşhur Fisher denklemine değinebiliriz. Buna göre M(Para arzı)*V(Paranın dolanım hızı)=P(Fiyatlar genel düzeyi)*Q(Üretilen mal ve hizmet miktarı). Fiyatlar genel düzeyi para arzının bir fonksiyonu görüldüğü üzere. İki tip fiyat endeksinden bahsedilip durulur ÜFE ve TÜFE(Bu oranlar yine TUİK'in sitesindeki Enflasyon ve Fiyat bölümünden aylık, yıllık değişimler olarak elde edilebilinir). ÜFE yani üretici fiyat endeksi mal ve hizmetlerin üretimi aşamasındaki fiyat değişimlerinin ölçülmesidir yani üretim maliyetlerindeki((vergi, hammadde maliyeti, işçi giderleri, finansal giderler vs.) artış maliyet enflasyonuna sebep olur. ÜFE ithalatın yüksek olduğu yani üretim araçlarının, hammaddenin ve enerji kaynaklarının dışa bağımlı olduğu dönemlerde yükselen kur etkisiyle hızla yükselebilir ki son dönemde bunu gördük ve ithalat daralması sonucu piyasada mal sıkıntısı sonrasında fiyatların daha da yükselmesinin TÜFE'ye yansımasını tecrübe ettik. TÜFE tüketim aşamasındaki fiyat değişimlerinin ölçülmesidir buradaki artış kimi zaman para bolluğu ve fazla talep kaynaklı talep enflasyonudur ama Türkiye'de olan şey genellikle bu değildir :( Merkez bankası açık piyasa işlemleri yahut fonlama faizlerini yüksek tutarak veya karşılık oranlarını arttırarak piyasadaki parayı azaltıp talep enflasyonunu kontrol altına alır lakin dediğim gibi bizdeki sorun bundan çok daha yapısal yani amiyane tabirler bunlar yemez zira borçlanarak büyüyen bir ekonomi yarattık ve borçları tüketime yahut katma değeri düşük uzun vadede verimsiz yatırımlara harcadık, harcıyoruz. Merkez Bankası neylesin :/ Şu an Türkiye'de dikkate alınması gereken maliyet enflasyonu.

Evet, bugün de başlıktaki konularla alakalı temel bilgiler verip ilgili verileri nerelerden alabileceğinize dair yönlendirmeler yapmaya çalıştım. Umarım işinize yarar :)









21 Ekim 2018 Pazar

PAZAR VAAZIM: ARA GÜLER ÖLDI MI ISSIZ ENTEL ACUN KALDU MU

Öncelikle ölünün arkasından konuşulur mu konuşulmaz mı üzerine kafa yormak istiyorum. Nasıl ki dedikodu etik bulunmuyorsa ve bunun ana gerekçesi savunma hakkını kullanamayan birinin arkasından atıp tutmaksa, ölünün arkasından yerli yersiz atıp tutmak da dedikodunun tillahıdır aslında. Bu arada hayatta en sevmediğim ortamlar manasız dedikoduların yapıldığı ortamlardır. Ve sanılanın aksine erkekler kadınlardan bin kat daha hevesli buna. Her neyse. Bahsettiğim önermeye dönecek olursak, önermeler genellikle bir meseleye tek bir açıdan bakmaya yeterlidir. Mevzu geniş. Mesela geçmiş hatalardan ders almak adına insanların davranışları ve sonuçları üzerine kafa yorup analiz yapmaz da çıkarımlarda bulunmazsak ve bu çıkarımlara göre olası senaryolarda olması gerkeen kendi davranışlarımıza kafa yormazsak netice ne olur? İnsanlık hafızasının insan düşünce ve davranışları hakkındaki hafızasının büyük bir kısmını sıfırlamak olur. Tabi isimleri saklı tutulan  insanlar üzerinde psikolojik ve sosyolojik testler yapılıp neticelerinin kayıtları tutuluyor bir süredir ama bu gayet mikro veriler sağlıyor bize. Bu verilerle büyük resmi göremeyiz ve özellikle bizim toplumumuz büyük resmi görmeden yaşayamaz :)

Sanal alemde gördük ki insanlar başlıkta adı geçen merhum hakkında kıyasıya birbirine girdi. Bunlardan biri de benim :) Ben başlıktan da anlaşılabileceği üzere sevmezüdükçü tayfadayım, onu peşinen söyliyim. Burada kendisinin kamu tarafından da bilinen tercih, tavır, davranış ve bağlantılarının detayına girmeyeceğim. Konuyu bildiğinizi varsayıyorum. Adını duyurduğu mesleği ile alakalı eleştiri de dile getirmeyeceğim. Odaklanmak istediğim kişilerin böyle bir ikiliemde nasıl saf tuttukları ve olayları ele alış biçimleri.  Gelelim karşılaştığım yorumlar ve yaşadığım tecrübeler ve bunlar üstüne düşüncelerime.

Sıklıkla şu yorumla karşılaştık, sizde Ara Güler'in değerini anlayacak kültür yok, cahilsiniz :) Bakınız burada bu görüşe muhalif bir örnek paylaşayım, aslında bu bakış açısına diyecek başka bir şeye  gerek yok ama diyeceğiz elbet. Çünkü ne anlatsak havalara anlatıyoruz zaten o yüzden limit yok, anlatalım madem.


Bu örneği başka bir yerde de paylaştım, önce e öyle zaten dendi sonra aman siz herbokologsunuz siz haklısınız tabi hep dendi vs. Yine konudan sapmalar, totoloji ile boşlukları doldurma gayreti vs. Yahu herbokolog olan sensin. Üstün sanat zevkinle olsun, aşmış bireyliğinle olsun, siz bilmezsiniz ben bilirimciliğinle olsun. Durduk yere kendi sıfatını karşı tarafa yansıtıp ona herbokolog diyorsan o senin vicdanına direnişindir. Vicdanın sana diyor ki herbokolog olamazsın bir dur(bir ihtimal adam leş bir tip işte neyi kasıyorsunu da eklemiş olabilir tabi) O da dışarıya bağırarak haykırıyor, ben değilim Suna herbokolog :) Yazık o biçare kalmış vicdana :( Ben herbokoloğum ama benim herbokolog sertifikam var sende ne var? Şimdi ona bakacağız.

Bu kişiye takviye kuvveti olarak ondan daha da komplike biri geldi. Ne dedi biliyor musunuz? İsmini vermeden alıntılıyorum zira önemli olan kim odluğu değil böyle bakış açıları da var, bakınız Alevilik vs.  "Ustalık dediği ; bir konuyu çok iyi bilmektir.. O bir ustadır. Erdem ise ;ustalıktan sonra ki , kibir eşiğini aşmış olmaktır... Ülkemiz de yaşamakta olan ; MELAMİ tarikatından bir mesel..Melamiler oruç tutarlar ama ramazanda bir iki gün kahveye gelir çay kahve içerlermiş..İnsanların kendilerine kızmalarını , azarlamalarını , aşağılamalarını isterlermiş.Hakaretlerin karşısında kibirden arınıp ; sabır acısını olgunlukla yaşarlarmış.. Ara ustamız da azcık sabırsız huysuz ihtiyardı.. Onun huyu değil resimleri güzeldi.. Sanatçı olmayan biz fanilere de ; güzellik ustalarına sabır düşermiş..Canın saolsun ustam."

Şimdi buna nesnel yaklaşalım(aksi takdirde yaklaşamayacağız). Roman Polanski'nin çocuk tecavüzü suçu kesinleştiği zamanda dahi ama çok büyük yönetmen o, büyük bir usta diyenler çıkmıştı. Demek ki insanlar canları isteyince olumlamada, yüceltmede sınır tanımayabiliyor hatta bu yersiz ve sakil tercihlerine bir şey denmesin diye bu tercihi de yüceltip arada kendilerini de rafine zevkleri olan entel olarak takdim edebiliyor. Bellki de zaten tek amaçları baştan beri bu oluyor. Ama bu şahıs çıtayı öyle yükseltmiş ki böyle bir Ermeni'den bir melami yontmuş. Bir de sanatçı olmayan fani diyor kendine :) Demek ki neymiş, biri bize küfredip saldırdığında eğer o kişiye dair pozitif tutumu çıkarımıza uygun buluyorsak onun melami olma ihtimalini düşünüp tepki olarak helal olsun, canın sağolsun filan gibi şeylerle alkışlayacak ama bu tutum işimize gelmiyorsa sen ne leş bir tipsin pis cahil diye harlama hakkımızı saklı tutabileceğiz. Ve Machiavelli insanı yarattı :)

Bu paylaştıklarımı onunla da paylaştım ve yükseltip daha da kopuk bir şeyle geldi bana. Bu arada şunu da söyleyeyim, ben paketi nezaketle süslenmiş hiçbir şeye aldanmam, içerik ne ona bakarım. Ha nezaket iyidir güzeldir o ayrı lakin sav savlarken lüzumsuz bir "avantaj sağlama saikiyle başvurulmuş dikkat tuzağı"dır bana göre,  "azınız için çok teşekkürler..Sonuçta hepimiz insanız..Tek kusurumuz var ; Dünya da dönen dolapları iyi farkedememizdir..AŞK'A ULAŞMIŞ insanların yüreğinde buz ile ateş bir arada yaşayabilir ; bir elinde kılıç öbür elinde gül goncası bulunurmuş..AŞK ehl-i biri ; söz Polanski ise sapıklığına kılıç ; sanatına gül verir..Ara ustaya gelirsek ; asala militanıysa kılıçı yer ; sanatçılığı ise gülle buluşur. Aşk ehl-i ise ; Ara'yı ve Polansky'i öldürdüğü için ağlar ,sonra resimlerine bakıp gülümseyerek yoluna devam eder..Hani derer ya ; İNSANOĞLU HEM AĞLAR HEM GİDER..Ruhunda da ; ateş ile suyun mücadelesi devam eder .. Mücadele ne zamana kadar derseniz ; SAVAŞMADAN , HER ŞEYİ , ADİLCE PAYLAŞABİLECEĞİMİZ , HUZURLU BİR YAŞAM BİÇİMİNE KADAR.. Laf aramız da 21. yy da böyle bir yaşam biçimi bekliyorum..Saygılarımla."

Cevabımı direkt kopyalıyorum "Siz şimdi bu söylediklerinizi aşmış bir benlik olduğunuz iddası ile şiirsel bir dille anlatıyorsunuz ya hani, yok piymişsiniz de, gönül gözünüz açılmış da, her şeyi sevgiyle kucaklamışsınız da. Ben size dışardan bakan biri olarak objektif gözle gördüklerimi söyleyeyim. Kötülüğe müdahele etme cesaretiniz yok, o yüzden onların kurbanları olan ve olma potansiyeli olan iyileri bir kalemde silip şeytanın avukatlığını yapıyorsunuz. Yine bu anlamsız ve sakil tercihinize laf edilmesin diye kendinizi hiçbir yetkiniz olmadığı halde affedici tanrı rolüne koyan bir kibirle yapıyorsunuz. Görüldüğü gibi şablon bir düşünce ve davranış şekliniz var ve bu şablon sandığınız gibi çok güzel değil aksine oldukça çirkin. Hayat zor, insanlar kendini kandırmaya meyilli ve fakat hayatın gerçeklerini reddetmenin sonu kendine hapsolmaktır. Kendi hapishanenizde memnun olduğunuzu sanabilirsiniz o sizin sorununuz ama topluma bunu empoze etmeye çalışmanın neticesi kötüye bayram. Afyonla insan uyuşturup onları pasifize etmek ve kalan boş meydanda elinin kolunu sallayarak kötülük yapmak çok eski bir iblis geleneğidir. Umarım gerçekten yaşamak için yeterli gücü bulabilirsiniz. Tabi boş ümit de vermek istemem"

Sonrasını kopyalayarak devam edeceğim. İşin aslı görüşleri doğrudan alıntılamayıp ana başlıklarını yazabilirdim. ama takdir edersiniz ki ne gerek var uğraşmaya :) Ve Machiavelli Suna'yı yarattı :)

O dedi ki "Demek ki , ben size çok mu yapay geldim..Yanlış anlaşıldığım için demek ki bir yerlerde hata yapıyorum..Onları bulup kendimi düzelteceğim söz..Üç tür insan var .Sistemin iyi yaptıkları , sistemin salt kötü yaptıkları ve farkındalığı yüksek olup , kötülüğü ve iyiliği yüreğinde bileğinde taşıyanlar..Laf aramızda sıkı eleştirdiniz.. Akıllanmam için devamını beklerim..Ayrıca bir soru ; Polansky'e neyi reva görürdünüz.. Saygılarımla."

Ben dedim ki "Ben bilimin bildiği kadarını bilebilirim ancak. Bilim belki yetersiz ama yolumuzu aydınlatan, bize gerçekten bilmeyi sağlayan tek ışık kaynağımız. Gerisi hayal gücü, tahmin ve çoğu zaman da tercih edilen pembe masallar. Bilimde gelinen son nokta insanların DNA'ları bir kod sistemi ve bunlar evrim geçiriyor. Demek ki kodlar mutasyonlar, hatalar ve beceri yahut şansla hayatta kalmayı başararak çeşitlenmiş. Yani sistem iddia ettiğiniz gibi sıfırdan kod yazmıyor en fazla olan kodları manipüle edecek çevre şartları oluşturuyor. Aklını kullanan erdemli olmak isteyen biri önce bu manipülasyondan etkilenmemenin yolunu bulur, bunu alışkanlık haline getiri. Tabi bu akılcıl bir yöntem olmalı, yani hayal aleminde uykuya dalmak işe yarıyor diye tercih edilmemeli çünkü neticeleri hayal aleminde kaybolmak olabilir mesela ya da başka kötü şeyler. Manipülasyondan arındığında kendi kodlarını deşifre eder. Yani kendini tanır. Ama bunu şiirsel ezberlerle değil kendine özel tanımak şeklinde yapmalıdır. Çünkü konfeksiyon ürünü değiliz artık, sanıldığı kadar fazla olmamakla beraber çeşit çeşit modelleriz. Ve dediğim gibi erdemli bir benlik amacındaysa kendini değiştiremese de davranış biçimlerini disipline eder. Bunu da hazır şablonlardan fikir alsa dahi kendine öznel bir kavrayış ve anlayışla yapmalıdır ki özünü kaybedip başkasının çarpık bir taklidi olmasın. Polanski konusuna gelecek olursak burada insanlığın ölçütü hukukun geldiği seviyedir. Modern ceza hukuku intikamcı değil akılcıl. Yani kötülüğü engelle, izole et, kendini düzeltmesine fırsat tanı, diğer kötüleri heveslenmesinler diye caydıracak emsal yaptırımlar uygula. Velhasıl bu kişi zaten hukukun eline teslim edilmiş zamanında. Bireysel olarak adaletin tecelli ettiğini ve bu konuda bir şey yapmam gerekmediğini düşünürüm. Akılcılık zorunludur, hayal kurmak da lazım ve güzel tabi. Zaten kimse kimsenin hayaline engel olamaz ama hayallerde kaybolmak, toplumu hayal aleminde yaşatmaya çalışmak işte bu uykuların sabahı felaket oluyor. Her ne kadar seni de affettim Pikachu like'ı vermiş olsanız ve konu kapanmış olsa da şu eklemeyi de yapmak isterim. Sübyancılık mental hastalık. onlar da öyle ben onları affettim deyiveren yine bir sürü tanrıcıkla karşılaşabiliyoruz. Suçta mental muafiyet suçu işlediğinin farkında olamayacak, sonuçlarını kavrayamayacak kadar mental bir yıkım olduğunda konu edilir. Yani mesela şizofreni vakası buna en net örnektir. Lakin biri sübyancı olduğunu bilip tedavi almak yerine hayatındaki konfordan ödün vermemek için saatli bomba gibi gezer ve suç işler üstüne yine ıslahtan kaçmaya çalışırsa bu bencilce kötülük elbette dikkate alınır ve gereği yapılır. Yeri gelmişken bu tanrıcıklara da değinmek istedim. Hayırlı günler, geceler efenim."

Evet cevabım uzun ve evet ben sonsuza dek konuşabilir, yazabilirim? Dss DNA O_o

Neyse sonra biraz geri vitestir, iltifattır, uzlaşalımdır şeklinde algıladığım bir şeyler de yazınca artık konu iyice sündü ve bir görüş alışverişinin daha sonuna geldik.

Gelelim Orko gibi önereceğim çıkarılacak ibret kısmına. Eğer ki çok satan dinlerden birine mensupsanız o dinlerim kapalı mantık sistemine göre "Tanrı taksiratını affetsin"den öteye coşmayın. Zira o işin sonu şirke varıyor ve durumunuz çok sallantıda oluyor. Diğer az popüler dinlerin çoğunda da durum böyle, bir kısmında atış baya serbest. Artık her dinin bekçisi değilim, oturun kendi dininize kafa yorun biraz. Bir nane yiyeceksiniz, bunu acayip sahiplenmişsiniz güya ama onu da bırakın tam olarak becermeyi nasıl yapılacağından haberiniz bile yok.

Eğer ki bilimle, hukukla barışık, düşünen bir bireyseniz muhtemelen diyeceksiniz ki la adam yaptı yaptı hiç hesap ödemedi, her şey yanına kar kaldı şimdi uğraş dur bunun yeni versiyon modelleriyle :(

Hayırlı Pazar'lar efenim.

Vaazımı Mısır'ın çılgın Firavunu Akhenaten(anlamı the Servant of Aten yani tanrısı"Bel Aten'in kulu yani Abdullah:), doğum adıyla 4. Amenhotep'un şiirileriyle bitiriyorum, amatör yahut sahih ayet ya da dua olmadı ilahi  de diyebilirisiniz artık onu Machiavelli bilir ben bilmem.


"Your are one yet a million lives are in you, 
to make them live,"

"When you gone and there is no eye,
Whose eyesight you have created in order not to be
compelled to look at your(self as) the only one creation ,
You are in my heart,
There is no other who knows you
Only your son..."

"Bless the Lord, O my soul,
O Lord my God thou art very great,
thou art clothed with glory and majesty,
covered with light as with a garment,
who stretches out the heavens like a curtain."

Amen :)
https://archiv.ub.uni-heidelberg.de/propylaeumdok/2140/1/Assmann_Akhanyatis_theology_of_light_and_time_1992_unvollständig.pdf









20 Ekim 2018 Cumartesi

KALAN VADEYE GÖRE KISA VADELİ DIŞ BORÇ STOKU

Bir önceki yazımda Merkez Bankasi net döviz rezervinin hesaplanmasını anlatmıştım-> https://mariadebonne.blogspot.com/2018/10/merkez-bankasi-net-doviz-rezervinin.htm. Ekonomistler sıklıkla bunun öneminden bahsediyor. Gerçi durumu anlamak için ekonomist olmaya gerek yok tabi. Elimizde mevcut bir para var. Peki bu parayı nerelerde kullanacağız? Tabi ki alınan borçlar, ithalat vs.

Bu yazımda da sizlere bu tutarları nerelerden alacağınızı ve basit analizlerde nasıl kullanabileceğinizi anlatmaya çalışacağım. Öncelikle dış borçlara bakalım. Tabi yine Ağustos'tan gidiyoruz :)

Verileri yine EVDS'den (https://evds2.tcmb.gov.tr/index.php?/evds/serieMarket/#collapse_6)  Dış Borçlar sekmesindeki Kalan Vadeye Göre Borçlu Bazında Kısa Vadeli Dış Borç Stoku (milyon ABD doları)(Aylık) link'ine tılayarak çekebilirsiniz.

Burada görüldüğü üzere hükümetin borçlar kamunun değil özel sektörün ifadesinin kırılımlarını görüyoruz. Elbette durum mevcut haliyle devam ederse ve kötü senaryolar gerçekleşirse hazine garantisiyle alınan kredileri kim ödeyecek, yahut batanın kamu ya da özel sektör olmasının ülke ekonomisi açısından farkı tam olarak nedir bu kısımlar açıklamalarda olmadığı için bilemiyoruz.

Ha şöyle şeyler yayınlıyorlar -> https://m.hazine.gov.tr/File/Index?id=52ddcabe-ddcd-43e6-843b-fff3ff120c7b  Mesela bu sunuma göre hazine garantili dış borç stoku 14 milyar Dolar.



Bu tutarın detayına Hazine Bakanlığının sitesindeki istatistik datalarından ulaşabiliyoruz. https://www.hazine.gov.tr/kamu-finansmani-istatistikleri  Hazine Geri Ödeme Garantisi ile Sağlanan Krediler link'indne ulaşılan data aşağıdaki gibi.  Buradaki dataya baktığımızda sadece kamu ve özelleştirilmiş kamu borçlarını görüyoruz. Yani öyle köprüydü geçtindi geçmedindi bunlar yok. 

Dahası hazine garantisi olmadan alınmış pek çok kamu borcu da ayrı bir raporda görülüyor. Bunlar sadece 2018 yılının Temmuz ayına kadar alınan hazine garantisiz kamu kuruluşu borçları. Türkiye nereye koştu koşuyor belli değil :/



Tekrar kalan vadeye göre dış borç stoku konusuna dönecek olursak, bu dataya Merkez Bankası'nın aylık olarak yayınladığı Kısa Vadeli Dış Borç İstatistikleri raporundan ulaşabilirsiniz.  http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tr/tcmb+tr/main+menu/istatistikler/odemeler+dengesi+ve+ilgili+istatistikler/kisa+vadeli+dis+borc+istatistiklerii?fbclid=IwAR2dss6AG1k0Hxk-J0erA1bdJ7LZKb2_XTAH2tu63pwkyAc4wx2hfTsmHac

Orada da şöyle göreceksiniz.

KALAN VADEYE GÖRE KISA VADELİ DIŞ BORÇ STOKU:


Kemiksiz halinin döviz türü kırılımı da bu şekildeymiş.

Peki bunların ödenmesi projeksiyonu nasıl değerlendirilmiş onu da yine gidip Hazine bakanlığı sitesinin Türkiye Dış Borç Ödeme Projeksiyonları sekemsinden bakabiliyoruz.

Böyle ödeyecekmişiz,



Tabi bunlar halihazırda olan borçlarımız bir yandan da borçlanmaya devam ediyoruz, çılgın proje yapmasak buğday filan almak mecburi vs. ithalat durumuna bakalım o zaman. İthalat verilerine TUİK'in sitesinden bakıyoruz -> http://tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1046  Konularına Göre İstatistikler -> Yıllara göre dış ticaret ve Veritabanları'ndan aylara göre ithalat datalarına bakabiliyoruz. Bunlara bakıyoruz çünkü önümüzdeki dönemlerde ne kadar ithalat yapacağımızı az çok tahminlemek istiyoruz. Bu analizleri standart analizlere sadık kalarak yapmak zorunda değilsiniz zira her ekonomist ve ekonomi meraklısının kendi yolu vardır. Moğolların eski bir lafından esinlendim bunu söylereken. Her Moğol'un kendi yolu ardır derler. Zira bırak otobanı patika bile yok uçsuz bucaksız düzlükler :) Tabi genel kabul görmüş formüller var ve bunlar analizlerde standart olarak kullanılıyor. Her neyse yani şunları anlamaya çalışıyoruz benim bir borcum var ve mecburen borçlanmaya da devam edeceğim, bu tutarlar ne olabilir ben bunlar karşılayabilir miyim ve tabi ki bütün bunlar olurken ekonomik itibarım ne alemde. Mesela param değerli mi? Yoksa sıkıştıkça para mı basıyorum vs.

Şimdi ithalat verilerine bakalım. Önceki 5 sene şöyle bir ithlat yapmışız. Yani 2017 yılı 234 milyar Dolar ithalat ile kapanmış.


Bu sene şöyle gidiyor,


Evet en çok ithalat yaptığımız 7. ülke gizili ülke hatta Ağustos ayında sıralamasını yükseltmiş görünüyor bu ismini vermek istemeyen ülke :) Listede bir de belirlenemeyen ülke var :) Şimdi burada bakacağımız şey ben geçen sene aylık 233/12= 19,5 milyar Dolar ithalat yapmışım, bu sene 21,5 milyar TL ile açıp Ağustos itibariyle 14,5 milyar TL'ye düşürmüşüm ithalatı, bu mevsimlik bir rehavet mi yoksa TL'nin Dolar karşısında değer kaybetmesi nedeniyle yaşanan bir takım "psikolojik ekonomik kriz" mi onlara bakılır ama genelde şöyle basit şeylere de bakıldığı da oluyor, mesela  3 aylık ithalatını karşılayacak brüt döviz rezervin olmalı ki aç açıkta kalmayasın. Brüt rezervin 88,8 milyar Dolar olduğunu görmüştük önceki yazımda, e ortalama ithalatım da düşmüş ki düşmese bile haydi haydi karşılıyor ama tabi bu saçma sapan bir yaklaşım fakat ciddiye alınıyor böyle şeyler zaman zaman :/ Aynı şekilde net rezervin kalan vadeli dış borç oranlanması da kullanılıyor vs. ama  dikkate alınacak değişken sayısı fazla, o yüzden hepsini dikkate alan formüller lazım bize. IMF'nin böyle bir formülü var tabi mesela :) Fakat burada Merkez Bankası rezerv yeterliliği analizinde kullanılan dış borç stoklarını ele aldık. Daha bu işin para arzı ayağı var, gelirler var, siyasi ve finansal meyilleri gözetmek var. Var da var. .

Umarım dış borç stokları hakkında  hakkında verdiğim bilgiler yardımcı olmuştur ve kendi analzilerinizi yaparken MB, Hazine ve TUİK verilerinin nasıl kullanılacağı hakkında temel teknik bilgi verebilmişimdir. 

Para arzı, büyüme, faiz ve enflasyon konularından  bahsettiğim bir sonraki yazım http://mariadebonne.blogspot.com/2018/11/para-arzi-buyume-faiz-enflasyon.html