21 Ekim 2018 Pazar

PAZAR VAAZIM: ARA GÜLER ÖLDI MI ISSIZ ENTEL ACUN KALDU MU

Öncelikle ölünün arkasından konuşulur mu konuşulmaz mı üzerine kafa yormak istiyorum. Nasıl ki dedikodu etik bulunmuyorsa ve bunun ana gerekçesi savunma hakkını kullanamayan birinin arkasından atıp tutmaksa, ölünün arkasından yerli yersiz atıp tutmak da dedikodunun tillahıdır aslında. Bu arada hayatta en sevmediğim ortamlar manasız dedikoduların yapıldığı ortamlardır. Ve sanılanın aksine erkekler kadınlardan bin kat daha hevesli buna. Her neyse. Bahsettiğim önermeye dönecek olursak, önermeler genellikle bir meseleye tek bir açıdan bakmaya yeterlidir. Mevzu geniş. Mesela geçmiş hatalardan ders almak adına insanların davranışları ve sonuçları üzerine kafa yorup analiz yapmaz da çıkarımlarda bulunmazsak ve bu çıkarımlara göre olası senaryolarda olması gerkeen kendi davranışlarımıza kafa yormazsak netice ne olur? İnsanlık hafızasının insan düşünce ve davranışları hakkındaki hafızasının büyük bir kısmını sıfırlamak olur. Tabi isimleri saklı tutulan  insanlar üzerinde psikolojik ve sosyolojik testler yapılıp neticelerinin kayıtları tutuluyor bir süredir ama bu gayet mikro veriler sağlıyor bize. Bu verilerle büyük resmi göremeyiz ve özellikle bizim toplumumuz büyük resmi görmeden yaşayamaz :)

Sanal alemde gördük ki insanlar başlıkta adı geçen merhum hakkında kıyasıya birbirine girdi. Bunlardan biri de benim :) Ben başlıktan da anlaşılabileceği üzere sevmezüdükçü tayfadayım, onu peşinen söyliyim. Burada kendisinin kamu tarafından da bilinen tercih, tavır, davranış ve bağlantılarının detayına girmeyeceğim. Konuyu bildiğinizi varsayıyorum. Adını duyurduğu mesleği ile alakalı eleştiri de dile getirmeyeceğim. Odaklanmak istediğim kişilerin böyle bir ikiliemde nasıl saf tuttukları ve olayları ele alış biçimleri.  Gelelim karşılaştığım yorumlar ve yaşadığım tecrübeler ve bunlar üstüne düşüncelerime.

Sıklıkla şu yorumla karşılaştık, sizde Ara Güler'in değerini anlayacak kültür yok, cahilsiniz :) Bakınız burada bu görüşe muhalif bir örnek paylaşayım, aslında bu bakış açısına diyecek başka bir şeye  gerek yok ama diyeceğiz elbet. Çünkü ne anlatsak havalara anlatıyoruz zaten o yüzden limit yok, anlatalım madem.


Bu örneği başka bir yerde de paylaştım, önce e öyle zaten dendi sonra aman siz herbokologsunuz siz haklısınız tabi hep dendi vs. Yine konudan sapmalar, totoloji ile boşlukları doldurma gayreti vs. Yahu herbokolog olan sensin. Üstün sanat zevkinle olsun, aşmış bireyliğinle olsun, siz bilmezsiniz ben bilirimciliğinle olsun. Durduk yere kendi sıfatını karşı tarafa yansıtıp ona herbokolog diyorsan o senin vicdanına direnişindir. Vicdanın sana diyor ki herbokolog olamazsın bir dur(bir ihtimal adam leş bir tip işte neyi kasıyorsunu da eklemiş olabilir tabi) O da dışarıya bağırarak haykırıyor, ben değilim Suna herbokolog :) Yazık o biçare kalmış vicdana :( Ben herbokoloğum ama benim herbokolog sertifikam var sende ne var? Şimdi ona bakacağız.

Bu kişiye takviye kuvveti olarak ondan daha da komplike biri geldi. Ne dedi biliyor musunuz? İsmini vermeden alıntılıyorum zira önemli olan kim odluğu değil böyle bakış açıları da var, bakınız Alevilik vs.  "Ustalık dediği ; bir konuyu çok iyi bilmektir.. O bir ustadır. Erdem ise ;ustalıktan sonra ki , kibir eşiğini aşmış olmaktır... Ülkemiz de yaşamakta olan ; MELAMİ tarikatından bir mesel..Melamiler oruç tutarlar ama ramazanda bir iki gün kahveye gelir çay kahve içerlermiş..İnsanların kendilerine kızmalarını , azarlamalarını , aşağılamalarını isterlermiş.Hakaretlerin karşısında kibirden arınıp ; sabır acısını olgunlukla yaşarlarmış.. Ara ustamız da azcık sabırsız huysuz ihtiyardı.. Onun huyu değil resimleri güzeldi.. Sanatçı olmayan biz fanilere de ; güzellik ustalarına sabır düşermiş..Canın saolsun ustam."

Şimdi buna nesnel yaklaşalım(aksi takdirde yaklaşamayacağız). Roman Polanski'nin çocuk tecavüzü suçu kesinleştiği zamanda dahi ama çok büyük yönetmen o, büyük bir usta diyenler çıkmıştı. Demek ki insanlar canları isteyince olumlamada, yüceltmede sınır tanımayabiliyor hatta bu yersiz ve sakil tercihlerine bir şey denmesin diye bu tercihi de yüceltip arada kendilerini de rafine zevkleri olan entel olarak takdim edebiliyor. Bellki de zaten tek amaçları baştan beri bu oluyor. Ama bu şahıs çıtayı öyle yükseltmiş ki böyle bir Ermeni'den bir melami yontmuş. Bir de sanatçı olmayan fani diyor kendine :) Demek ki neymiş, biri bize küfredip saldırdığında eğer o kişiye dair pozitif tutumu çıkarımıza uygun buluyorsak onun melami olma ihtimalini düşünüp tepki olarak helal olsun, canın sağolsun filan gibi şeylerle alkışlayacak ama bu tutum işimize gelmiyorsa sen ne leş bir tipsin pis cahil diye harlama hakkımızı saklı tutabileceğiz. Ve Machiavelli insanı yarattı :)

Bu paylaştıklarımı onunla da paylaştım ve yükseltip daha da kopuk bir şeyle geldi bana. Bu arada şunu da söyleyeyim, ben paketi nezaketle süslenmiş hiçbir şeye aldanmam, içerik ne ona bakarım. Ha nezaket iyidir güzeldir o ayrı lakin sav savlarken lüzumsuz bir "avantaj sağlama saikiyle başvurulmuş dikkat tuzağı"dır bana göre,  "azınız için çok teşekkürler..Sonuçta hepimiz insanız..Tek kusurumuz var ; Dünya da dönen dolapları iyi farkedememizdir..AŞK'A ULAŞMIŞ insanların yüreğinde buz ile ateş bir arada yaşayabilir ; bir elinde kılıç öbür elinde gül goncası bulunurmuş..AŞK ehl-i biri ; söz Polanski ise sapıklığına kılıç ; sanatına gül verir..Ara ustaya gelirsek ; asala militanıysa kılıçı yer ; sanatçılığı ise gülle buluşur. Aşk ehl-i ise ; Ara'yı ve Polansky'i öldürdüğü için ağlar ,sonra resimlerine bakıp gülümseyerek yoluna devam eder..Hani derer ya ; İNSANOĞLU HEM AĞLAR HEM GİDER..Ruhunda da ; ateş ile suyun mücadelesi devam eder .. Mücadele ne zamana kadar derseniz ; SAVAŞMADAN , HER ŞEYİ , ADİLCE PAYLAŞABİLECEĞİMİZ , HUZURLU BİR YAŞAM BİÇİMİNE KADAR.. Laf aramız da 21. yy da böyle bir yaşam biçimi bekliyorum..Saygılarımla."

Cevabımı direkt kopyalıyorum "Siz şimdi bu söylediklerinizi aşmış bir benlik olduğunuz iddası ile şiirsel bir dille anlatıyorsunuz ya hani, yok piymişsiniz de, gönül gözünüz açılmış da, her şeyi sevgiyle kucaklamışsınız da. Ben size dışardan bakan biri olarak objektif gözle gördüklerimi söyleyeyim. Kötülüğe müdahele etme cesaretiniz yok, o yüzden onların kurbanları olan ve olma potansiyeli olan iyileri bir kalemde silip şeytanın avukatlığını yapıyorsunuz. Yine bu anlamsız ve sakil tercihinize laf edilmesin diye kendinizi hiçbir yetkiniz olmadığı halde affedici tanrı rolüne koyan bir kibirle yapıyorsunuz. Görüldüğü gibi şablon bir düşünce ve davranış şekliniz var ve bu şablon sandığınız gibi çok güzel değil aksine oldukça çirkin. Hayat zor, insanlar kendini kandırmaya meyilli ve fakat hayatın gerçeklerini reddetmenin sonu kendine hapsolmaktır. Kendi hapishanenizde memnun olduğunuzu sanabilirsiniz o sizin sorununuz ama topluma bunu empoze etmeye çalışmanın neticesi kötüye bayram. Afyonla insan uyuşturup onları pasifize etmek ve kalan boş meydanda elinin kolunu sallayarak kötülük yapmak çok eski bir iblis geleneğidir. Umarım gerçekten yaşamak için yeterli gücü bulabilirsiniz. Tabi boş ümit de vermek istemem"

Sonrasını kopyalayarak devam edeceğim. İşin aslı görüşleri doğrudan alıntılamayıp ana başlıklarını yazabilirdim. ama takdir edersiniz ki ne gerek var uğraşmaya :) Ve Machiavelli Suna'yı yarattı :)

O dedi ki "Demek ki , ben size çok mu yapay geldim..Yanlış anlaşıldığım için demek ki bir yerlerde hata yapıyorum..Onları bulup kendimi düzelteceğim söz..Üç tür insan var .Sistemin iyi yaptıkları , sistemin salt kötü yaptıkları ve farkındalığı yüksek olup , kötülüğü ve iyiliği yüreğinde bileğinde taşıyanlar..Laf aramızda sıkı eleştirdiniz.. Akıllanmam için devamını beklerim..Ayrıca bir soru ; Polansky'e neyi reva görürdünüz.. Saygılarımla."

Ben dedim ki "Ben bilimin bildiği kadarını bilebilirim ancak. Bilim belki yetersiz ama yolumuzu aydınlatan, bize gerçekten bilmeyi sağlayan tek ışık kaynağımız. Gerisi hayal gücü, tahmin ve çoğu zaman da tercih edilen pembe masallar. Bilimde gelinen son nokta insanların DNA'ları bir kod sistemi ve bunlar evrim geçiriyor. Demek ki kodlar mutasyonlar, hatalar ve beceri yahut şansla hayatta kalmayı başararak çeşitlenmiş. Yani sistem iddia ettiğiniz gibi sıfırdan kod yazmıyor en fazla olan kodları manipüle edecek çevre şartları oluşturuyor. Aklını kullanan erdemli olmak isteyen biri önce bu manipülasyondan etkilenmemenin yolunu bulur, bunu alışkanlık haline getiri. Tabi bu akılcıl bir yöntem olmalı, yani hayal aleminde uykuya dalmak işe yarıyor diye tercih edilmemeli çünkü neticeleri hayal aleminde kaybolmak olabilir mesela ya da başka kötü şeyler. Manipülasyondan arındığında kendi kodlarını deşifre eder. Yani kendini tanır. Ama bunu şiirsel ezberlerle değil kendine özel tanımak şeklinde yapmalıdır. Çünkü konfeksiyon ürünü değiliz artık, sanıldığı kadar fazla olmamakla beraber çeşit çeşit modelleriz. Ve dediğim gibi erdemli bir benlik amacındaysa kendini değiştiremese de davranış biçimlerini disipline eder. Bunu da hazır şablonlardan fikir alsa dahi kendine öznel bir kavrayış ve anlayışla yapmalıdır ki özünü kaybedip başkasının çarpık bir taklidi olmasın. Polanski konusuna gelecek olursak burada insanlığın ölçütü hukukun geldiği seviyedir. Modern ceza hukuku intikamcı değil akılcıl. Yani kötülüğü engelle, izole et, kendini düzeltmesine fırsat tanı, diğer kötüleri heveslenmesinler diye caydıracak emsal yaptırımlar uygula. Velhasıl bu kişi zaten hukukun eline teslim edilmiş zamanında. Bireysel olarak adaletin tecelli ettiğini ve bu konuda bir şey yapmam gerekmediğini düşünürüm. Akılcılık zorunludur, hayal kurmak da lazım ve güzel tabi. Zaten kimse kimsenin hayaline engel olamaz ama hayallerde kaybolmak, toplumu hayal aleminde yaşatmaya çalışmak işte bu uykuların sabahı felaket oluyor. Her ne kadar seni de affettim Pikachu like'ı vermiş olsanız ve konu kapanmış olsa da şu eklemeyi de yapmak isterim. Sübyancılık mental hastalık. onlar da öyle ben onları affettim deyiveren yine bir sürü tanrıcıkla karşılaşabiliyoruz. Suçta mental muafiyet suçu işlediğinin farkında olamayacak, sonuçlarını kavrayamayacak kadar mental bir yıkım olduğunda konu edilir. Yani mesela şizofreni vakası buna en net örnektir. Lakin biri sübyancı olduğunu bilip tedavi almak yerine hayatındaki konfordan ödün vermemek için saatli bomba gibi gezer ve suç işler üstüne yine ıslahtan kaçmaya çalışırsa bu bencilce kötülük elbette dikkate alınır ve gereği yapılır. Yeri gelmişken bu tanrıcıklara da değinmek istedim. Hayırlı günler, geceler efenim."

Evet cevabım uzun ve evet ben sonsuza dek konuşabilir, yazabilirim? Dss DNA O_o

Neyse sonra biraz geri vitestir, iltifattır, uzlaşalımdır şeklinde algıladığım bir şeyler de yazınca artık konu iyice sündü ve bir görüş alışverişinin daha sonuna geldik.

Gelelim Orko gibi önereceğim çıkarılacak ibret kısmına. Eğer ki çok satan dinlerden birine mensupsanız o dinlerim kapalı mantık sistemine göre "Tanrı taksiratını affetsin"den öteye coşmayın. Zira o işin sonu şirke varıyor ve durumunuz çok sallantıda oluyor. Diğer az popüler dinlerin çoğunda da durum böyle, bir kısmında atış baya serbest. Artık her dinin bekçisi değilim, oturun kendi dininize kafa yorun biraz. Bir nane yiyeceksiniz, bunu acayip sahiplenmişsiniz güya ama onu da bırakın tam olarak becermeyi nasıl yapılacağından haberiniz bile yok.

Eğer ki bilimle, hukukla barışık, düşünen bir bireyseniz muhtemelen diyeceksiniz ki la adam yaptı yaptı hiç hesap ödemedi, her şey yanına kar kaldı şimdi uğraş dur bunun yeni versiyon modelleriyle :(

Hayırlı Pazar'lar efenim.

Vaazımı Mısır'ın çılgın Firavunu Akhenaten(anlamı the Servant of Aten yani tanrısı"Bel Aten'in kulu yani Abdullah:), doğum adıyla 4. Amenhotep'un şiirileriyle bitiriyorum, amatör yahut sahih ayet ya da dua olmadı ilahi  de diyebilirisiniz artık onu Machiavelli bilir ben bilmem.


"Your are one yet a million lives are in you, 
to make them live,"

"When you gone and there is no eye,
Whose eyesight you have created in order not to be
compelled to look at your(self as) the only one creation ,
You are in my heart,
There is no other who knows you
Only your son..."

"Bless the Lord, O my soul,
O Lord my God thou art very great,
thou art clothed with glory and majesty,
covered with light as with a garment,
who stretches out the heavens like a curtain."

Amen :)
https://archiv.ub.uni-heidelberg.de/propylaeumdok/2140/1/Assmann_Akhanyatis_theology_of_light_and_time_1992_unvollständig.pdf









20 Ekim 2018 Cumartesi

KALAN VADEYE GÖRE KISA VADELİ DIŞ BORÇ STOKU

Bir önceki yazımda Merkez Bankasi net döviz rezervinin hesaplanmasını anlatmıştım-> https://mariadebonne.blogspot.com/2018/10/merkez-bankasi-net-doviz-rezervinin.htm. Ekonomistler sıklıkla bunun öneminden bahsediyor. Gerçi durumu anlamak için ekonomist olmaya gerek yok tabi. Elimizde mevcut bir para var. Peki bu parayı nerelerde kullanacağız? Tabi ki alınan borçlar, ithalat vs.

Bu yazımda da sizlere bu tutarları nerelerden alacağınızı ve basit analizlerde nasıl kullanabileceğinizi anlatmaya çalışacağım. Öncelikle dış borçlara bakalım. Tabi yine Ağustos'tan gidiyoruz :)

Verileri yine EVDS'den (https://evds2.tcmb.gov.tr/index.php?/evds/serieMarket/#collapse_6)  Dış Borçlar sekmesindeki Kalan Vadeye Göre Borçlu Bazında Kısa Vadeli Dış Borç Stoku (milyon ABD doları)(Aylık) link'ine tılayarak çekebilirsiniz.

Burada görüldüğü üzere hükümetin borçlar kamunun değil özel sektörün ifadesinin kırılımlarını görüyoruz. Elbette durum mevcut haliyle devam ederse ve kötü senaryolar gerçekleşirse hazine garantisiyle alınan kredileri kim ödeyecek, yahut batanın kamu ya da özel sektör olmasının ülke ekonomisi açısından farkı tam olarak nedir bu kısımlar açıklamalarda olmadığı için bilemiyoruz.

Ha şöyle şeyler yayınlıyorlar -> https://m.hazine.gov.tr/File/Index?id=52ddcabe-ddcd-43e6-843b-fff3ff120c7b  Mesela bu sunuma göre hazine garantili dış borç stoku 14 milyar Dolar.



Bu tutarın detayına Hazine Bakanlığının sitesindeki istatistik datalarından ulaşabiliyoruz. https://www.hazine.gov.tr/kamu-finansmani-istatistikleri  Hazine Geri Ödeme Garantisi ile Sağlanan Krediler link'indne ulaşılan data aşağıdaki gibi.  Buradaki dataya baktığımızda sadece kamu ve özelleştirilmiş kamu borçlarını görüyoruz. Yani öyle köprüydü geçtindi geçmedindi bunlar yok. 

Dahası hazine garantisi olmadan alınmış pek çok kamu borcu da ayrı bir raporda görülüyor. Bunlar sadece 2018 yılının Temmuz ayına kadar alınan hazine garantisiz kamu kuruluşu borçları. Türkiye nereye koştu koşuyor belli değil :/



Tekrar kalan vadeye göre dış borç stoku konusuna dönecek olursak, bu dataya Merkez Bankası'nın aylık olarak yayınladığı Kısa Vadeli Dış Borç İstatistikleri raporundan ulaşabilirsiniz.  http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/tr/tcmb+tr/main+menu/istatistikler/odemeler+dengesi+ve+ilgili+istatistikler/kisa+vadeli+dis+borc+istatistiklerii?fbclid=IwAR2dss6AG1k0Hxk-J0erA1bdJ7LZKb2_XTAH2tu63pwkyAc4wx2hfTsmHac

Orada da şöyle göreceksiniz.

KALAN VADEYE GÖRE KISA VADELİ DIŞ BORÇ STOKU:


Kemiksiz halinin döviz türü kırılımı da bu şekildeymiş.

Peki bunların ödenmesi projeksiyonu nasıl değerlendirilmiş onu da yine gidip Hazine bakanlığı sitesinin Türkiye Dış Borç Ödeme Projeksiyonları sekemsinden bakabiliyoruz.

Böyle ödeyecekmişiz,



Tabi bunlar halihazırda olan borçlarımız bir yandan da borçlanmaya devam ediyoruz, çılgın proje yapmasak buğday filan almak mecburi vs. ithalat durumuna bakalım o zaman. İthalat verilerine TUİK'in sitesinden bakıyoruz -> http://tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1046  Konularına Göre İstatistikler -> Yıllara göre dış ticaret ve Veritabanları'ndan aylara göre ithalat datalarına bakabiliyoruz. Bunlara bakıyoruz çünkü önümüzdeki dönemlerde ne kadar ithalat yapacağımızı az çok tahminlemek istiyoruz. Bu analizleri standart analizlere sadık kalarak yapmak zorunda değilsiniz zira her ekonomist ve ekonomi meraklısının kendi yolu vardır. Moğolların eski bir lafından esinlendim bunu söylereken. Her Moğol'un kendi yolu ardır derler. Zira bırak otobanı patika bile yok uçsuz bucaksız düzlükler :) Tabi genel kabul görmüş formüller var ve bunlar analizlerde standart olarak kullanılıyor. Her neyse yani şunları anlamaya çalışıyoruz benim bir borcum var ve mecburen borçlanmaya da devam edeceğim, bu tutarlar ne olabilir ben bunlar karşılayabilir miyim ve tabi ki bütün bunlar olurken ekonomik itibarım ne alemde. Mesela param değerli mi? Yoksa sıkıştıkça para mı basıyorum vs.

Şimdi ithalat verilerine bakalım. Önceki 5 sene şöyle bir ithlat yapmışız. Yani 2017 yılı 234 milyar Dolar ithalat ile kapanmış.


Bu sene şöyle gidiyor,


Evet en çok ithalat yaptığımız 7. ülke gizili ülke hatta Ağustos ayında sıralamasını yükseltmiş görünüyor bu ismini vermek istemeyen ülke :) Listede bir de belirlenemeyen ülke var :) Şimdi burada bakacağımız şey ben geçen sene aylık 233/12= 19,5 milyar Dolar ithalat yapmışım, bu sene 21,5 milyar TL ile açıp Ağustos itibariyle 14,5 milyar TL'ye düşürmüşüm ithalatı, bu mevsimlik bir rehavet mi yoksa TL'nin Dolar karşısında değer kaybetmesi nedeniyle yaşanan bir takım "psikolojik ekonomik kriz" mi onlara bakılır ama genelde şöyle basit şeylere de bakıldığı da oluyor, mesela  3 aylık ithalatını karşılayacak brüt döviz rezervin olmalı ki aç açıkta kalmayasın. Brüt rezervin 88,8 milyar Dolar olduğunu görmüştük önceki yazımda, e ortalama ithalatım da düşmüş ki düşmese bile haydi haydi karşılıyor ama tabi bu saçma sapan bir yaklaşım fakat ciddiye alınıyor böyle şeyler zaman zaman :/ Aynı şekilde net rezervin kalan vadeli dış borç oranlanması da kullanılıyor vs. ama  dikkate alınacak değişken sayısı fazla, o yüzden hepsini dikkate alan formüller lazım bize. IMF'nin böyle bir formülü var tabi mesela :) Fakat burada Merkez Bankası rezerv yeterliliği analizinde kullanılan dış borç stoklarını ele aldık. Daha bu işin para arzı ayağı var, gelirler var, siyasi ve finansal meyilleri gözetmek var. Var da var. .

Umarım dış borç stokları hakkında  hakkında verdiğim bilgiler yardımcı olmuştur ve kendi analzilerinizi yaparken MB, Hazine ve TUİK verilerinin nasıl kullanılacağı hakkında temel teknik bilgi verebilmişimdir. 

Para arzı, büyüme, faiz ve enflasyon konularından  bahsettiğim bir sonraki yazım http://mariadebonne.blogspot.com/2018/11/para-arzi-buyume-faiz-enflasyon.html

18 Ekim 2018 Perşembe

MERKEZ BANKASI NET DÖVİZ REZERVİNİN HESAPLANMASI

Kamuoyunda yıllardır tartışılıyor Merkez Bankası'nın brüt rezervi önemli değil mühim olan net rezervi vs. Elbette siyasi otorite döviz rezervlerinden bahsederken brüt tutarı paçal haliyle söyleyip yükümlülükleri dile getirmeyince bu itirazların yapılması gayet olağan. Zira söz konusu altın ve döviz varlıklarının büyük bir kısmı emanet aslında. Hem bunun detaylarını hem de kendi kendinize bu hesaplamaları nasıl yapabileceğinizi anlatmaya çalışacağım.

Örnek olarak 31 Ağustos 2018 itibariyle Merkez Bankası uluslararası net rezervine bakalım (Eylül benzer olunca detaylı bakmamıştım hazırda bakmış olduğum bir ayı paylaşıyorum).


Görüldüğü üzere brüt rezerv hem Dolar'a endekslenmiş haliyle yabancı döviz(Bu paraların hepsi Dolar değil, ona endekslenmiş halde tutuluyor yani Kuveyt'ten gelen Dinar da Dolar rezervi gibi görünse de o iş öyle değil) ve yine Dolar'a endekslenmiş Altın rezervlerini kapsamakta.

Burada SDR sepetinden de bahsetmek icap eder, SDR paketi IMF'nin belirlediği bir değerleme sistemidir ve bu bir nevi sanal bir para değeridir. Fazla detaya girmeden kısaca bakacak olursak bu paketin son hali şu yüzdelerle belirlenmiştir. 


Dolar ve Euro 1. sınıf rezerv paralar, diğerleri ikinci sınıf çünkü bölgeleri haricinde kullanım oranları düşük, mesela İsviçre Frangı da aslında rezerv para. 

Bu sanal paranın karşılığı IMF'de altın olarak tutuluyor, aslında IMF dünyanın merkez bankası da denebilir :) Ve SDR de diğer para birimlerine karşı değer kazanıp kaybedebiliyor, örneğin Türk Lirası son dönemde doğal olarak epey değer kaybetti SDR karşısında. Merkez Bankası brüt rezervin SDR kompozisyonu detayını yine EVDS sistemindeki şu alanda aylık olarak yayınlıyor ÖDEMELER DENGESİ, ULUSLARARASI YATIRIM POZİSYONU -> Rezervlerin Döviz Kompozisyonu (para grupları ile) (Milyon ABD Doları)(Aylık)

Son aya baktığımızda altın dahil durum şöyle;


Velhasıl SDR paketindeki döviz rezervi oranı mühim(bakın burası çok önemli:)). Diğer rezervler 2013 yılından sonra kullanılmaya başlanmış. Bu detayı da geçtikten sonra gelelim yükümlülüklere.

Döviz borçları kısmında görüldüğü üzere bunların büyük bir kısmı emanet, yani yabancı para ve altın mevduatlarının MB yatırılması gereken zorunlu karşılıkları. Bu mevduatlar bankadan çekilince bu karşılıkların da buhar olacağını özle olarak söylemeye lüzum yok herhalde. Aynı zamanda MB, TRY mevduatlarının da karşılıklarının Dolar olarak yatırılabileceğini söylediği için bankaların yabancı para mevduatları bulunmakta. İşçi döviz hesapları da elbette devletin değil mevduat sahibi işçilerin. Diğerleri de konuyla alakalı finansal giderler. 

Neden bu formatta bunlar var da mesela kamunun döviz mevduatları yok? Bu aslında Merkez Bankası'nın genel döviz pozisyonu değil, adından da anlaşılacağı üzere uluslararası pozisyonu ile alakalı, o yüzden örneğin kamunun da döviz pozisyonları var ama ele alınmadığı bir standarta göre hazırlanmış format.  Bu formatı kim bize tavsiye etmiş? Tabi ki IMF tabi ki Derviş Bey. Bunu nereden anlıyoruz? Merkez Bankası'nın veri merkezinden net döviz pozisyonu verisini çekerken kullandığımız alandan.

Merkez Bankası'nın paylaştığı datalara şu linkten ulaşabiliyoruz:


Burada bize doğrudan Net Uluslararası Döviz Rezervi'nin TRY olarak veren yer,

TCMB BİLANÇO VERİLERİ sekmesindeki

Merkez Bankası Bilançosu-Stand By-18.01.2002 Tarihli Niyet Mektubu ile Belirlenmiş (Cari) (Bin TL)

Burada karşınıza çıkan rapor hazırlama seçeneklerini kullanıp(gayet kullanışlı bir rapor hazırlama ara yüzü, biraz kurcalarsanız istediğiniz formatta raporlar hazırlayabilirsiniz), aşağıda görülen kalemleri ve tarihi seçer düzenlemeleri de yaparsanız ilgili tarihteki Net uluslararası rezerv verisinin TRY tutarları görünüyor. 


Aslında bu yukarıda benim paylaştığım detaylandırılmış, Dolar'a çevrilmiş tablonun bilanço kalemleri ve TRY hali. Bu veriyi haftalık alabiliyorsunuz yani hızlıca bakayım bir rezerv ne durumda derseniz bu datayı çekip TRY tutarlarını o günün MB alış kuruna bölüp üç aşağı beş yukarı Dolar bazında rezerv hakkında bir fikriniz olur. 

Gelelim bu veriyle örtüşen  üstteki tabloyu nasıl detaylandırdığıma. Bu aşamada bilanço kalemlerine bakmanız icap ediyor. İlgili kalemleri aşağıda listeliyorum:

2A1 Brüt Döviz Rezervleri(Bin TL) derken kullanılan MB bilanço kalemleri, aynı sekmedeki Merkez Bankası Bilançosu seçeneğinden bilanço çekip kalemlere bakacaksınız mecbur:



Bir de brüt rezervin milyon Dolar cinsinden haline kolayca bakıldığı bir alan var buradan da haftalık Altın, döviz kırılımında takip edebilirsiniz. TCMB BİLANÇO VERİLERİ sekmesindeki Merkez Bankası Rezervleri (Milyon ABD Doları) seçip rapor seçeneklerini işaretleyince şöyle bir data alıyorsunuz.


Görüldüğü üzere bu benim hazırladığım ilk tablodaki milyar dolar brüt rezerv kırılımı. Bilanço kalemlerinde altın ve Döviz kırılımında gösterdiğim rakamları yine aynı veri merkeindeki KURLAR sekmesinden elde edebileceğiniz MB alış kuru ile bölerseniz benzer rakkamlara ulaşabilirsiniz.(Tam olarak hangi kuru kullandıklarını TRY tutarlarını buradaki USD tutara böldüğünüzde görebiliyorsunuz).

Gelelim pasif kalemlere,

Normalde toplam döviz yükümlülükleri aşağıdaki gibidir. Net Uluslararası Döviz Rezervi formatında kullanılan kalemler ise sarı ile boyalı ve sağ tarafta bu tutarların ilgili formatta hangi satıra gittiğini de gösterdim.


Buna göre 2018 tablosu şu şekilde seyretmektedir, 2013 yılı sonunda net rezervin 48,4 milyar Dolar olduğunu da hatırlatarak,



Umarım Brüt ve Net rezervler hakkında verdiğim bilgiler yardımcı olmuştur ve kendi analzilerinizi yaparken MB verilerinin nasıl kullanılacağı hakkında temel teknik bilgi verebilmişimdir. Görüldüğü üzere biz ekonomistler aslında haybeye işlerle uğraşıyoruz :) Neyse bu yazımda analiz yapmadım ondan oldukça objektif ve kibar giderken kendimi bozmayayım son dakikada. Sadece bu çok tartışılan mevzuda "kavga"nın nereden çıktığı ve aslında kendinizin de bu tutarları istediği yöntemle takip edebileceği konularında bilgilerimi paylaşmak istedim, umarım yararlı olur.

EKLEME: IMF ile alakamız kalmadı SDR kalemi nedir diyenler olmuş. İsterseniz MB kendi açıklasın bunu size. http://www3.tcmb.gov.tr/yillikrapor/2017/files/tr-3.4.pdf


IMF ile olayımızın kalmaması diye bir şey olamaz zira üyeyiz ve dünyadaki likiditeye onlar yön veriyor. Net rezerv eksiye düşsün hele bi aslında IMF çok tatliş çarkı da göreceğiz :)

Konuyla alakalı olarak eğer ilginizi çekerse: KALAN VADEYE GÖRE KISA VADELİ DIŞ BORÇ STOKU 

Yine konuya alakalı bir başka yazı: FİNANCIAL TIMES'IN MERKEZ BANKASI NET REZERVİ  VE SWAP ÇIKIŞI https://mariadebonne.blogspot.com/2019/04/financial-timesin-merkez-bankasi-net.html








10 Ekim 2018 Çarşamba

Bir Dip Balığının Bazı Günleri (Romanım)


Romanım nihayet yayınlandı ve evet içinde hiçbir kitapta bulamayacağınız evrenin sırları var :)Kitap raflarında bulmanız zor zira o raflarda yer almak filan onlar zor işlermiş. Kitapçılardan getirmelerini talep edebilir yahut internetten satış yapan tüm online kanallardan  sipariş verebilirsiniz. Alırken yanında şiir kitabımı da almadıysanız(muhtemelen almadınız) alabilirsiniz, 

https://www.idefix.com/Yazar/suna-goktuna/s=327543

https://www.dr.com.tr/Yazar/suna-goktuna/s=327543

https://www.kitapsec.com/Search.php?a=suna+g%F6ktuna

https://www.kitapmatik.com.tr/suna-goktuna-w110648.html

http://www.kibo.com.tr/kibokatalog/yazar-suna-goktuna

https://www.amazon.com.tr/s?i=stripbooks&rh=p_27%3ASuna+G%C3%B6ktuna&ref=dp_byline_sr_book_1

KİTABIN TÜRÜ: Psikolojik dram, fantezi(Kitabın alternatif adı Kamların Savaşı ;))



KİTABIN KONUSU: Eğitimli genç bir kadın olan Aydan, muhtemelen yaşadığı acı tecrübeleri, travmaları ve bunların sonucu olarak belki de sahip olduğu bazı zihinsel sorunları yüzünden zaman zaman gerçeklik algısını kaybederek, beyninin kapısını açtığı bilinmeyen bir evrenin sınırlarından geçmektedir. Zaman içerisinde günlük hayattaki davranışları gitgide bozulmaya ve gerçeklikle yaşamak yerine gerçeklikte kaybettiklerini hayal aleminde bulmaya odaklanır. Aydan travma sonrası stres bozukluğu yaşıyor olabilir yahut bipolar veya borderline da olabilir. Ve her geçen gün şizofreniye daha da yakınlaşıyordur belki de. Kendisi de durumunun farkındadır ama zaman zaman şüpheye düşmesine sebep olacak pek çok şeyle de karşılaşmaktadır. Hatta bazı farkındalıklarına rağmen o şeylerin peşine takılıp gitmekten kendini alıkoyamaz. Bilhassa kafasındaki çok renkli kaotik dünya, hayatın sıradanlığı ile karşılaştırıldığında çok daha çekici olduğunda. Yer yer Aydan’ın düşünce dünyasındaki karmaşık yapılanmadan dolayı gizemcilik ve bilim kurgu ile iç içe girse de daha çok insan psikolojisinin nasıl işlediği; insanın algısının şekillenmesindeki içsel kontrol ve dış etkenlerin savaşı; toplulukların tarihsel temasları ve bu temasların günümüze etkileri; bireysel ve kamusal amaçlar birbirleriyle çeliştiğinde kişilerin neye göre karar aldığı; hiç akılda olmayan amaçların önceliklenmesi noktasına nasıl gelebildiğimiz; dayatmalarla mücadele edenlerin neden önkoşulsuz bir şekilde birlik olamadıkları ile ilgili ve daha pek çok konuda, pek çok soru sorup yanıt arayan bir hikaye bu.



KİTAPTAN BAZI SATIRLAR:   


“…Güneşi sevmek sıcağı sevmekten mi ışığı sevmekten mi kaynaklanıyor? Bütün özelliklerini sevebiliyor muyuz? Hepsini sevdiğimizde doyumsuz olup onları değersizleştirmeye başlamadık mı hep? Güneş bile önemsiz olmadı mı gözümüzde?...”


   “…Her şeyin adı kondu, her şey titizlikle ölçüldü. Her şeyi "sana geri vereceğiz" deyip senden aldılar. Güya daha güzelleştirip geri vereceklerdi hatta daha güzel başka şeyleri de vereceklerdi. Kandın. Çünkü sen herkesi kandırdın. Sen sahip olabileceğin tek herkestin..."


   “…Ağladın çünkü kaybedeceğin bir yarıştaydın. Zaten de kimsenin kazanamayacağı bir yarışta yarıştırıldın…”  


 “…Yalnız yaşayan biri olarak apartmanda oturanlar dışarıda görece bir kalabalık oluşturunca ve ben de o kalabalığa apartman sakini kadrosundan katılınca haliyle şaşırdım. Yalnız insanlar insanlarla ilgili her şeye her an şaşırabilirler…”   


“…Tabi ki Heisenberg daha iyi hesaplardı hatta eminim Cahit Arf’ın bunun nasıl hesaplanması gerektiği ile ilgili gizli kalmış bir teorisi de vardır fakat kendi amatör hesaplamalarıma göre bu görmüş geçirmiş kadınla artık aramızdaki mesafe en az birkaç ışık yılı..."   


“…Bir çukurdan diğer çukura “çukur nasıl kardeş?” diye seslenmenin de bir manası yok elbet. Başkalarının çukurlarını kazıp başkalarının kazdığı çukurlara düşüyoruz. O yüzden içinde bulunduğumuz çukuru tam olarak tarif etmenin imkanı yok…”  


“- E soruları ben sorup cevapları ben veriyorum. Bu nasıl terapi? Sen ne işe yaradın şimdi?  

- Terapinin özü kendine doğru soruları sorma cesaretidir. Ben sadece vesileyim.  

- O felsefe değil miydi ya? 

- Felsefe nerden çıktı sanıyordun?..."

  

Kapak tasarımı da bana ait. Umarım bütçe ve vakit ayırıp okuyup beğenirsiniz :)

Şiir kitabıma da aşağıdaki link'lerden ulaşabilirsiniz;




7 Ekim 2018 Pazar

Relatos Salvajes(2014)




Eğlenceli bir film. Wild Tales adıyla ABD pazarına girmiş. Orjinal adı Vahşi Hikayeler çok sıkıcı bir isim olunca bizimkiler "Asabiyim Ben" diye çevirmişler. Benim önerimse "Bende Sinir Var". Bilhassa 1-3-4 numaralı hikayeleri beğendim. Hatta 3 numaralı hikayenin araba içinde geçen kısmında artık bir ara gülmekten gözümden yaş geldi. 4 numarada da ahan da ben dedim. Elbette asabi biri olarak bu tip şeyleri bak böyle komik/rezil/zavallı hallere düşersin işte diyerek feyz almaya çalışarak izliyorum yoksa 4'teki o yüceltme kısmını beğenmiş değilim. Ve fakat filmde kadın siniri maalesef çok az, klişe ve kadını aşağılar şekilde işlenmiş. Filmin hikayesini iki sap yazacağınıza bari bir kadın yazar alaydınız yanınıza. Ne yapacağız bu erkeklerin kadını anlayamama hallerini bilemiyorum :/

https://www.imdb.com/title/tt3011894/?ref_=fn_al_tt_1

6 Ekim 2018 Cumartesi

KIRIM TATARI TARİHÇİ EKOLÜ

Bu konuda daha önce defalarca bu Osmanlı-Türkçü-İslamcı yaklaşım iktidarın propagandası ve bunlar yeni model değil, eskiden beri varlardı ısıtılıp ısıtılıp parlatılıp iteleniyorlar, Atatürkçü vs. kesime diye dedikti tabi yine direniş yine yok o öyle değil bilmem neler. Tekrar söylüyorum, Kırım Tatarlarının Türkiye'fde oynadıkları rolleri gözden geçirin. Nette pek çok bilgi var, bunlar dünün mevzuları da değil eski, çok eski mevzular. Vizyonsuz olan bu kalabalıklar belki yaşarken algılarlar diyoruz ama onda da randıman %100'den çok uzak maalesef. Arşive şunları da ekleyeyim de ne halleri varsa görsünler.



Paylaşılan görüntüdeki Atatürk küçümsemesi denemesine dikkat! -> https://twitter.com/evrenbarisya…/status/1047444840416468992

Son olarak;

Hep söylendi bunlar ama belki şimdi son gelişmelerle kafalarda oturur artık. Belki. Aynı şablonu güya Kürt sorunlarının sözcülüğünü yapan yalandan aydın tayfasında da görüyoruz. Her ne kadar gaza getirilip sınırı aşan şeyler söylemiş olsa da Tahir Elçi mesela. Oturup konuşulabilecek donanımlı bir insan lakin bugün yok. Çünkü oturup konuşulsun çözülsün istenmiyor. Şu yazıyı muhakkak okuyunuz, okutunuz efenim -> http://haber.sol.org.tr/yazarlar/taylan-kara/aydinsiz-cumhuriyetciler-ilber-ortayli-ve-celal-sengore-cumhuriyetci-aydin

 Bu da Prof. Dr. Yalçın Küçük ile yapılan bir röportaj. https://odatv.com/nereden-cikti-bu-kirim-tatarlari-modasi-1307091200.html

3 Ekim 2018 Çarşamba

ÜLKELERİN MENTAL SORUNLARI

Japonya : Obsesyon Rusya&Çin: Paranoya İngiltere&İsrail&Fransa: Patolojik yalan ABD: Sosyopati Türkiye: Paranoid Sizofreni
Almanya: Otizm Güney Amerika& Orta Doğu : Bağımlı kişilik bozukluğu & Psikopati Orta Asya: Asosyal kişilik bozukluğu Afrika: Zeka geriliği
Afrika'daki problem Kanada ve Avustralya'da da var. Nordikler de kırma, kısmen zekasız, kısmen otistik, paranoyak ve asosyal.

Bunlar politik değil gayet genetiğin kültüre yansıması. Bizim ülkemiz tam bir akraba evliliği+toplama bir ülke ondan durum vahim.

Tabi durum vahim deyince liboş çomardan, çomar solcudan bahsediliyor sanıyor. Sorun alayınız efenim. ALL TOGETHAR sorunlusunuz :/

2 Ekim 2018 Salı

ZEKA İŞLERİ

İnernet ve sosyal hayat tecrübelerimden anladığım kadarıyla çocuklarına dahi muamelesi yapan ebeveynlerin ortalama çocukları ilerki yaşlarda bunu fark edip(doğal olarak) bunalıma giriyor ve aşırı saçmalıyor. Ortalıkta çok var böyle, peşlerine de takıyorlar diğer aptallar :/ Yani çocuklarınıza dahi muamelesi yapıp gereksiz beklenti yüklemeyin. Annemin "daha sen bebekken bakışlarından anlamıştım" demişliği var ama bu durumu hiçbir zaman sallamadı. Gerçi dahi çıktığım için de sorun olmamış olabilir ama bakın ben ne kadar sağlıklı biriyim ^.^

Zeka olayını çok abartıyorlar. Dünya ortalamaların dünyası. Dünyayı domine edenler ortalamalar. O çok zeki sandığınız NASA'daki bilmem ne de beyin cerrahı da vs. de hep ortalama tipler. O yüzden ortalama olmakta bir sıkıntı yok hatta avantajlı. Boşa kasıyorsunuz ebeveyn olarak. Tabi buna kasanlar genelde kompleksler edinmiş hevesli orta sınıf ve üstü. Bakınız toplumların çoğunluğunu oluşturan ebeveynlere. Güdüsel olarak standart ortalama tipler yetiştirmek için her türlü baskıyı ve saçmalığı kullanıyorlar. Çünkü dünyada yerleşmiş sistem ortalama is ok.

Çeşitlilik ilahi bir planın değil bir hatanın eseridir. Misal mutasyonlara baktığımızda bunu açıkça görüyoruz. Yani olması gereken bir standart var ve bu bozuluyor yeni şeyler türüyor, bunlar çoğunluk olursa yeni standart bu oluyor. Çoğunluk norm oluyor, istisnalar hata kalıyor.

Bu olağanlaşmış akışı felsefeyle filan bulandıracak bir durum yok. Yok efendim ya biz doğruysak yahut aman işte her şey hataysa odur budur. Soyut zekanızı olanı algıladıktan sonra analiz etmek için kullanın, götünüzden evren uydurmak için değil. Çünkü bunu sadece aptallar yapar:/