28 Kasım 2008 Cuma

Yerel seçim delirmesi

Eveet bir yerel seçim arifesine daha hoşbulmadık.

Bir ramazan ayına, bir de seçim dönemine gıcık oluyorum. Zaten memnun değilim gidişten bi de toplu histeri nöbetleri hiç çekilmez oluyor.

Eskiden daha bi katılımcıydı halkımız bu seçim aktivitelerine. Şimdi kömürünü alıyor, çekiliyor bir köşeye. Ulen zamanında Mesut Yılmaz'dan Bacımıza kimler öptü kokladı yaw yolda sokakta. Şimdi öyle mi?. Zati adamların abdesti felam kaçar, ayrıcana üzerinize afiyet gastrit neyim var bende.

Şimdi de açılım modası çıktı. Eskiden bu işler gizli kapaklı, el altından dönerdi. Şimdi alenen oy dileniliyor.

En çok deniz Baykal'a üzülüyom ben. Şu Ricky Martin eşliğinde delegelerin toplantısına girdiğinden beri bu kadar patetik bi tablo çizmemişti. Evet kara çarşaf açılımından bahsediyorum. Yaw bırak Deniz Abi ya, her yolu deniyorsun da o iş öle olmaz. Hayır bu olay da Akp'cilerin oyunu değilse nolayım. Deniz Beycim diyo ki "biz size katılmak istedik" dediler, "geldiler, çarşaflılar da geldi. Napayim koviyim mi?" Haklısın da yaw bu adamların çaırdığı yere gitme sen bi daha. Bunları cahil bellemiş olabilirsin, saflık, iyiniyet de var sende, belli temizli yüzlü bi adamsın. Diyorsun ki itersek, aydınlatamayız onları. Yaw bunlar şark kurnazı senden benden cin. Kömüre bu kadar itibar ediyo adam. Doğal gaz bağlat onun evine, ayda 50ytl'si senden olsun, Mao posteri asar salonuna. Geyikli kilimin yanına. Geyik bunlar, geçeceksin.

O kara çarşaf çıksın diye ne kelleler uçtu senin habarın var mı? İnsan gibi yaşansın diye bir takım zaiyatlar verildi. Sonra dediler "İnsan gibi yaşama dediğin özentiydi, öle yaşanmaz böle yaşanır, en güzel araplar yaşıo insan gibi". Yahu ne zaman bitecek bu zırvalıklarınız? Valla Mine abla gibi ben de vitamin eksikliği ve az balık tüketimi gibi şeylerden girip kıllı tüylü çıkarımlar yapıcam. Ama benimki bildiğin küstahça ve terbiyesizce olacak. Belaltı bölgelerden gelecek türkülerim.

İkinci sırada Mhp'nin alevi açılımı var. İsterseniz bu konuya hiç girmeyelim zira konu kendini açıklıyor. Bu da Bahçeli'nin "İpin yoktuda mı asamadıııın, al sana iip" diye urgan salladığı sahne ile çok güzel gidiyor zihnimde. Bakkaldan bir ip, bir apo, bir de alevi alaceğim. Al sana, al sana.

Tayyip bey'in bir türlü algılayamadığım karizmasının da yine alevi oyları uğruna heder olduğunu gözlemliyoruz. Ve tabi kriz teğet mi geçer, dokunur mu, hamd mı olur, allaınız bana da sabır verir mi, eyvah bana.

Tabi bu kömür piyasası canlandı yine. Bu kış daha bi canlı zira geçen ev ararken tespit ettim millet gerçekten duvarı delmiş, bacayı tesis etmiş, vermiş odunu, kömürü sobaya. Bu lodos modos işlerinden telef olmazlar umarım. Gerçi olsunlar be amaaan ben mi doğurdum. Ne faydaları var bana. Bundan sora böle. Chaotic evil.

Şimdi bu kömürleri, kömür hakedişi elde etmiş vatandaştan alıp satan çantacılar türemiş:p Yaw nedir bu ya. Bi de geçen baktım erzak dağıtıolar yardım deyü(Bu arada ben bunları boğazdaki yalımda tv'den izliom:p) Ulen bildiğin siteler. Hayır toki'nin sitesi olsa dahi gayet düzgün yerler. Nereye yardım, ne üçün. Ulen sokakta heder olan evsizler var. Nüfus kağıtları mı yok, oy mu kullanamıo adamlar. E olsun iki-üç ölüyü diriltir kullandırırsınız onlara oy be yaw.

Şimdi en bombastiği sona sakladım. Bu artık komedi değil bildiğin trajedi. Sayın! dtp'liler. Kürt milliyetçisi vatandaşlar. Arıza çıkaran, hayalperest insan sürüleri. Bir kısım uşak ruhlu kişi ve kurumlar. Biliyoruz epey ağlandınız, çok şey geldi başınıza. Kah gönül köprüsü kurdum sizin ilen, kah yanınızda durdum düşüncemle. Ama dilinizi kullanamıodunuz, iş aş bulamıodunuz, bok gibi davranıyorlardı size, geçmişten gelen yaranız boldu otdu boktu. Lakin şimdi siz de canavara dönüştünüz. Geçmişten gelen asi ruhluyuz, tam bağımsızlık aşkıyla yanıoz filan edebiyatınız o hiç sevmediğiniz türk milliyetçilerini yakaladı da geçti bile.

Bir yola baş koyabilirsin. Biliyorum ki bu işler güç savaşı, otorite savaşı, mülkiyet savaşı, bok savaşı yani. Asla varolma savaşı değil bu artık. Bir dönem öyleydi belki ama hep yanlış yolu seçtin be gözüm, yanlış adamların fişfğine geldin, yanlış adamlara kullandırdın kendini, önüne çıkan fırsatların içine ettin bol bol. Böylece hem kendi insanının, hem de artık "senin" öteki diye ayırdığın insanın cahilliğine cahillik, hayvanlığına hayvanlık kattın. Sıçtın batırdın be anam.

Biraz geç geldin, hep geride kaldın çünkü. Feodaliteden kopamadıydın şimdi de gittin geçen yüzyılın başındaki faşizm modasına kaptırdın. Arada da dindi, komünizmdi ne bulduysan harmanladın. Yaw hani asimile etmeye çalışıolardı seni, hani kimliğini unutturmaya çalışıolardı. Şimdi bu kimlik "Kürt kimliği" mi?.

Yani anlıyacağınız jakobenliğin dibine vurdum Ama fonda Ricky Martin çalıyor sanmayın. Led var Metallica var kent var marlboro var.

23 Kasım 2008 Pazar

ev ararken aklını kaybetmek

Gönül isterdi ki yazının başlığı "kiralık/satılık ev aramanın incelikleri" gibi bir şey olsun. Lakin yine olmadı, yine kabasını yazacağım.

Bir kere şunu söyliyim. İstanbul'un taşı toprağı boktan. Ha burada yaşamiyim dedim, gittim geldim. Çok uzun uzakta kalınca niye gittiğini unutuyor insan. Kafama sıçiyim.

Şimdi ben senelerdir taşınan eden bir insan olarak sizlerlen tecrübelerimi paylaşiim önce bi.

Kiralık veya satılık ev ararken birincisi bütçenin sınırlarını çok net çizecen kardeşim. Üç beş ekstra özellik uğruna önceden hesaba katmadığın gideri bütçene monte etmeye kalkmicen. Bütçen çok genişse fazla düşünmene gerek yok zati. Git bul evini, otur aşağı.

Gelelim bütçesi sınırlı kişi ve kurumlara.

Evin bulunduğu muhit, evin özellikleri, evin konumu, büyüklüğü, ısınma özellikleri, fiyatı vs.'si hepsi bir arada süpper şahane bir şekilde olmuyor kardeşim. Olanlar 2500'den başlıyor ak.

Olasılık problemleri gibi. Torbada 10 bilye var ve sen illa 4 tane seçmek zorundasın.

Şimdi ben trafikte deliren. Trafikte canavarlaşan. İçindeki hayvanı ortaya çıkaran biri olarak trafiği elemine etmek amacıylan metroya yakın bir yerleşim yerinde ev bakmaya düştüm yollara. Tabi sizin işiniz metroya yakın olmayabilir. O durumda bilyelerden birini zaten istemiyorsunuz. Bu iyi mi, kötü mü bilemem artık.

Metroya yakın denince olasılıklar düşüyor tabi. Ne de olsa avrupanın en uzun metrosuna sahibiz. Metro dediğim light metro değil. Bildiğin yerin altından giden trenler felam, yapımı esnasında yağmurda suların filan bastığı.

Kaç durak var? Hah ordan hesab et. Yine de başladım elmadağ, harbiye bilmem ne. Ben keçi gibi tırmanırım, ortam da beni bağlamaz, çingene çalsın kürt oynasın derseniz çok ev var. Var da evlerin haraplığı ve her sokakta min. bir adet inşaatın olması da sıkıntı yaratmıosa 500-650 arası ısınabilen, bodrum katı olmayan evler filan bulabilirsiniz. Ben oralara inmedim, direk radyo evinin karşısındaki paralel sokaklara baktım. En bi "Hah bu belki olur" dediğim, pimapeni olmayan, taş çatlasın 75 metrekare, doğrudüzgün ışık almayan eve 1000ytl dedi. Sahibi bunu diyen. 2 kira da depozito alacakmış. Ben dedim şu dönmelerle gece otostopa çıksam, sabah işe gitsem oldu bu iş şahane. Lan o eve 1000ytl verecek hıyarı bul sonra da getir benlen tanıştır. İki asgari ücretli bu evi tutamıyor arkadaşım. Öle şahane ev.

Sonra tırım tırım devam ettim yola. Şimdi bir Kurtuluş vakası var elimizde. Vaka diyorum çünkü abicim o ne öyle be Kurtuluş olmuş Etiler. Etiler de zaten olmuş LA. Kurtuluş'un Osmanbey metrosuna yakın bölgesi var bir adet. Pangaltı oluyor kendileri. Hah işte ora ben diyim Londra merkez sen de Tokyo vasıtayla 1 saat. Lan yine fiks menü. 1000ytl. Apartıman Menderes asıldığından beri orda ve çivi çakmamışlar. Ve evet kombili bravo. O kombi yüzünden 1500ytl depozito istiyorlar. Ev boş. Bomboş ama kombi var. Her an söküp götürebilirim o kombiyi çünkü. Manyağım ya o kadar peşinat, depozito, emlakçı parası vericem, çünkü tek amacım Buderus'un fi tarihinde ürettiği kombiyi söküp kaçırmak. Allan manyağına ev verirler mi vermezler tabi. Sür eşeği Osmanbey'e.

Osmanbey konusunu açmak bile istemiyorum aslında. Bunak ev sahipleri, tarihi eser sınıfındaki, izbe, bakımsız evlerini pek kıymetli sayıyor. Yani kadına bu günün tarihi ne diye sorsam köstekli saatine bakar yine de piyasayı takibi harika. Ev 1100ytl. İki kira depozito. Evet yine Buderus. Tamam o depozitoyu geri alıcam da, o depozitoyu ben bunun anca varislerinden mahkeme kanalıyla filan alabilirim. Ömrümü heba ettiniz lan.

Şişli'nin de köküne kibrit suyu lan. Netekim fiks menü, oturulabilinicek evler 1000Ytl'den açılıo ki metronun dibi filan değil lan bu perihan'ı, hanfendisi bilmem ne şu bu. Pazarlıkla 950 yapıolar. Evlerin de Kurtuluş'un metroya yakın bölgesinden farkı yok. Tipi de, fiyatı da, emlakçısı da aynı.

Gelelim cağnım takımımın kalesinin de bulunduğu Mecidiyeköy'e. Bunun meşhur Ortaklar'ının azına ediyim bi kere. Oraya bakamıyorsun bile zira kapıcı daireleri Zürih'te bahçekatına denk düşüyor. Pazarın kurulduğu cadde var Dereboyu. Ahan da orayı bilirim zati, isi pisi, gürültüsü bitmez. E Gülbağ'da oturacak olsak direk Zincirlikuyu mezarlığında yatarız geceleri masraf çıkmaz.

Levent olayına da girmiyim diyorum ama şöyle giriyim. Efenim bunlar 4. Levent metroya 10 dakika diye ilan veriyorlar. Ev Seyrantepe'de çıkıyor. "Nasıl yani?" deyince "Ha işte otobüsle trafik olmazsa 10 dakika" diyebiliyorlar. Yani netten ilan bulursanız ariyip gugıl ört koordinatlarını isteyin. Adam Levent der Çeliktepe çıkar, Sinop çıkar. Uçakla 1 saat netekim.

Anliceniz oynaticem. Neyzen Tevfik olmama ramak kaldı. Yahut Hannibal Lecter. Artık hangisi denk gelirse. Bu mudur kardeşim?

16 Kasım 2008 Pazar

Issız adam


Herkes aynı şeyden bahsedince mahallenin dedikoducu karısı gibi bir merak sarıyor beni.
Issız adam'a gitme sebebim budur. Bu defom Recep İvedik gibi gerçekten rezil bir filmi izlememe de sebep oldu ya neyse. Bu sefer o kadar şey olmadı.
Aslında "Ne anladın da ne anlattın film hakkında" diyebilirsiniz yazının sonunda. Bakalım ne anladım, ne anlamadım.
Şimdi öncelikle Ada neden Alper'e aşık oldu, Alper neden Ada'ya aşık oldu hiç anlamadım. Ben bunların ikisine de aşık olmam zannımca belki ondan. Gerçi bir de "Sevgi anlaşmak değildir nedensiz de sevilir" filan diye şarkılar var bilemiyorum ama neyse.
Yine de filmi izlerken ağladım. Bu şuursuz bi ağlama oldu. Neye ağladım, şarkılar mı gaza getirdi dicem nebleyim şarkılar güzel ama yani de Müslüm Baba daha şey. Ona da neyse.
Bir de filme giden kitleyle ilgili teşhislerimi sunmak istiyorum. Yani böyle bohem böyle bi bişiy filmlere halkımız itibar ediyor ya. Ulen hepiniz gizli gizli piçlik, serserilik, bohemcilik yapıonuz di mi? Sizi gidiler.
İki adet yeni evli çift gelmiş önüme oturmuştu sinemada (Konuşmaları, parıl parıl dana kadar nikah yüzükleri, tek taşları filanlar sayesinde bu tespitte Holmes olmaya gerek yoktu) Bu arada 21:30 seansındayım, azimle gittim iki arada bir derede. Yani fragmanını izleyip de bu kadar tiskindiğim ikinci film. ilkinin bahsi yukarda bi yerde geçmişti. Yine de gittim işte. Her neyse erkekler söyleniyor, böyle bitince uyandırın bizi filan diyorlar. Sonra bi baktılar sado-mazo bi bişiler oluyor direk cin gibi izlemeye devam. Lan ne mal milletiz ahaha.Amma açsınız lan. Gerçi kızlar arada testereye gidelim filan diye tutturdu, gidip içelim filan dediler, deişiktiler (Lan ben de telekulak gibi bişi mi oldum noldim) Genelde de böyle erkek arkadaşını, yeni evlendiği kocasını sürüye sürüye getirenler vardı işte. Bi ben sosyolojik inceleme memuru gibi gitmiş sap sap.
Gelelim oyunculara. Alper'i oynayan çocuk iyi hoş. Ama nebleyim böle bi mülteci havası var çocukta. Yunanistan'a diye İstanbul'a bırakmışlar da aç kalmasın diye onun sapından bunun kökünden yemek yapa yapa dikiş tutturmuş gibi bi izlenim yarattı bende. Yani adam Casanova filan takılıyor nebleym, hani kimse yüz vermiyor diye kendini acındırsa anca karı kız işinde başarı elde eder bence o tiple, tavırla. Ya da güneyde garson olsa filan. Her neyse. Ada'yı ele alırsak. Kendisinin yüzü Marion Cotillard'a benziyor. Sadece yüzü. Boyu, ebatları değil. Göğüs ölçüsü hiç değil. Oyunculuğununsa alakası bile yok. Ama tabi yolda sokakta böle mıymıy bin tane kız görüyorum ben. Doğal olmuş o açıdan diyebiliriz. Bir de gülüşü çok etkileyici. Marion'unkinden bile iyi. Yani oyuncuların anca kıçına başına baktım ben. Bakacak başka bişi bulamadım.
Mekan kullanımı, açılar, planlar mı artık her neyseler onlar her Çağan filmindeki gibi iyiydi. Çağan Irmak filmlerinin atmosferi ile ilgili tarz sahibi biri. Dönemsel mevzulara takık ve dönemin aksesuarlarını toplama ve yerleştirme konusunda başarılı. Tabi bu konuda Pedro Almodovar kadar iyisine rastlamadım ama Çağan Irmak da özenli, zevkli dekorlar, fonlar, fon müzikleri seçiyor. Gerçi herkes bayılmış ama ben şarkıları o kadar da sevmedim. Sırıttı sanki filmde. Bir tek sonda çalan "Anlamazdın" çok uymuş. Zaten film de bu şarkının klibi gibi. Şarkıya bakınız http://www.alkislarlayasiyorum.com/
Ya tabi bunlar niye birbirini sevdi kısmını anlamayınca neden ayrıldıklarını çok iyi anladım ben. Ama seyirci bu ayrılığı kabullenemedi. Ağladı, ağladı. Yani bunu da anlamıyorum birbirimizin ağzına zıçıoz zıçıoz sonra gidiyoruz elin hayali hoppasına, şuursuzuna bin tane gözyaşı döküyoruz. Hakkaten yaşamıyoruz ya. Matrix sanki anasını satiim.
Şimdi sevgili Alper. Madem ben de ağladım ettim, demek seni maddeleştirdim kafamda sana diyeceğim şudur. Hakikaten senden çok var. Benzeşlerini bul kaynaş, takıl anacım. Böyle büyüdüm, yaşlandım, tükettim, bişiler eksik filan diye diye elin fahişesine "sana bir şeyler çalayim" demene, elin obezine kek pasta yapmana lüzum yok. Sevgiydi şuydu buydu çok gereksiz bunlar senin gibilere. Senin kanındaki mikrobu dr. oetker bile temizleyemez ki zaten kendisi doktor değil. Bu mikropla yaşamayı öğrenecen arkadaşım!
Sevgili Ada. Senden de çok var ama onlarla takılma sen. Birbirinize başınızdan geçenleri anlata anlata gaza gelip toplu intihar neyim edersiniz. İyi kızsın hoş kızsın ama dolmaları lüplete lüplete göt göbek olacak on öbek. Sonra Alper mültecisini bırak kapıcıyı bile ayartamıcan. Bir de doğumgünü çocuklarına özel kıyafet dikmek gibi spesifik bir iş sana ne zaman ne de para kazandırır. Git kiralık katil filan ol. Bi iş yaparsın sonra 1 yıl oturursun 1 ton kahveyle rus edebiyatını filan bitirirsin. Sen bu kafayla daha çoook masal anlattım sanır masallarda yaşarsın. Şizo olursun kızım.
İşte görüldüğü üzre beyin ve duygu fırtınası yaşattı bana bu film. Lan bende mi var bi yamukluk. Hem ağla, hem bi bok anlama, üstüne bokla ama soranlara güzel film de filan. Neyse güzel film anlıyacağınız:p

9 Kasım 2008 Pazar

Obama sevinci


Ne kadar ilkel bir zamanda yaşıyor olduğumu farkettiğim anlarda aslında harbi harbi tırsıyorum. Bu anlardan birini de ABD seçim sonuçları açıklandığında verilen tepkileri görünce iliklerime kadar hissettim.

Adamın biri okumuş etmiş, araştırmış kendini geliştirmiş, görmüş yaşamış sonra da siyasete atılmış ve prizidint seçilmiş. Bütün dünyada bir duygu seli, bir kendini heder etme, jiletleme kültürüne aşina olsalar kim bilir belki kan akacak! ki güzide memleketimizde kıtır kıtır koyun doğradılar kurban hesabı sırf bu adam seçimi kazandı diye.

Neymiş efendim, derisi solaryumda fazla kalmış gibiymiş.

Yaw bırakın. Manyak mısınız nesiniz kardeşim.

Daha barışçıl, daha insancıl söylevleri varmış.

Vay ne kadar zor di mi insancıllık, barışçıllık bilmem ne.

Anası şuymuş, babası buymuşla, geçmişteki korkunç saçmalıkları baz alıp bu güne şükür etmekle, yarınla ilgili umutlarımızı tek bir kara şovalyeye bağlamakla daha ne kadar yol alırız, nereye gideriz bilemem.

Ama anladığım kadarıyla bu, dünyanın geleceği için büyük bir adım olarak algılanıyor. Bu büyük adımsa şimdiye kadar bu yolu bu kadar geç katetmiş olmamızdan doğal bir şey yok.

Ayrıca orda sigara içme, burda sigara içme. NERDE İÇECEM KARDEŞİM BEN BU SİGARAYI! Satarken iyiydi ama di mi?

1 Kasım 2008 Cumartesi

Kahraman zabıtalar vatan haini simitçiye karşı

Memlekette enflasyon çok. Misal sonunu düşünmeyen kahraman enflasyonu.

Bu gün gözümün önünde bir büyük destan daha yazdılar. Bu her ülkede olmuyor. Damarlardaki asil kandan olsa gerek.

Evet milletin sağlığına, devletin toplayacağı vergiye gözünü dikmiş, bölücü, bebek katili, kara para aklayıcı, bulunduğu mevkiyi çıkar edinme amacıyla kullanan, sübyancı bir simitçiyi derdest edip, bir güzel de hakladılar. Ağzına burnuna giriştiler, tekme tokat yere serdiler. O günah yuvası simit tezgahı dağıldı, simitler sokağa yayıldı.

Bu nasıl bir destandı ki koskoca sayıyla 1 simitçiyi 4 adet zabıta etkisiz hale getirdi, daha sonra destek ekip talep ettiler ve toplamda 8 adet zabıta ile simitçi zabıta müdürlüğüne nakledildi.

Zabıta müdürlüğünden sonraki kısmı sizlere aktaramıyacağım. Çünkü son derece şeffaf olan devlet anlayışımıza karşın bendeniz kendilerini içeri girip takip etmeye devam etmedim. Zira bu büyük kahramanlar gösterdiğim ilgiden bunaldılar. Zati bu alçakgönüllükleri değil mi onları kahramanlaştıran. Yoksa her biri götü kalkık, sadist, psikopat filan olarak ele alınabilirdi. Rahat uyu Türkiyem. Bu gece de kimse muhtemelen sağlıksız koşullarda üretilen, satılan simitler midesindeyken uyumıcak (gerçi bunların yapıldığı fırınlar kontrol altında die biliyoruz ya neyse). Hiç kimse verdiği paranın bir kısmını harç olarak devlete ödememezlik yapmayacak. Pazardan aldıkları ve sağlık kontrollerinden geçmiş, vergisi ödenmiş diğer muhtelif gıdaları tüketmiş, çin malı muhteşem sağlıklı polar battaniyelerine sarınmış bir vaziyette uyuyacak her biri.

Ve Türkiyem bu kahramanlarını unutma. Onlar ki pamuk helva operasyonları olsun, pazarın zamanında kaldırılması için yaptıkları son derece kibar uyarılar olsun her gün ayrı bir destan yazıyorlar.