31 Temmuz 2008 Perşembe

SATLIK MÜSTAKİL DEVLET



Deniz Manzaralı, yolları, parkları, bahçeleri, camilerinin avizeleri mavizeleri yenilenmiş, koyun tiyniyetli vatandaşlı, bol getirili müstakil devlet devren satılıktır. Bu gün al, ister şeriat kur ister monarji, paşa paşa takıl kafana göre. Yalnızca 23 zilyon muz kabuğuna. Krediye uygun, pazarlığa açık. BU FIRSAT KAÇMAZ!

29 Temmuz 2008 Salı

Alacakaranlıklar ülkesi

Başkalarının sınırlarını çizdiği bir özgürlüğe boyun eğen insanların kendini özgür sanması ne kadar patetik.

Hangi özgürlük kardeşim! Bak şimdi gık desem ki diyecek neler var aslında, halkı kin ve düşmanlığa teşvikten alır götürürler adamı. Yahu halk da ne halkmış be iki gıt gıt huooop alıp baltaları birbirine darp ediyorlar. Kusura bakmayın ama adamların beyinsizliğinin diyetini hep ben mi ödeyeceğim. Varlığı ispatlanmayan olaylar, iddialar ve yalanlarla halkı kin ve düşmanlığa sevk deseniz bi derece. Hadi işin içinde dolandırıcılık var. Cuma günü toplayın o sizin güzel mantalitenizle madem bi zahmet ne kadar vaaz veren adam varsa. Hayatları "onlar cehennemlik, bunlar cennetlik. En bi kral sizsiniz, onlara hadlerini bildiriniz" diyen adamdan kral bölücü yok bence.

Ama kutsal die bişi var tabe. Misal analar kutsal. Orgazm olmadan seks yapmayı başaran ve 9 ay sonra o küçük kaygan delikten yediği golü kaleye girdikten sonra dışarı çelen kaleci olabiliyorsan helal sana. Artık sana küfür edildi mi bilki çocuğun cezai indirimli cinayet işliyebiliyor. Öyle bir münevver bilmem nesin yani. Şimdi anaya laf yok, dine laf yok, devlet hakkında zaten konuşamazsın, tayyip ohooo kutsal emanet, ordu gözbebeğimiz, sus otur aşağıya yersin şamarı.

Ulen taşakoğlanına dönmüşüz lem. Böyle bir birlik ve bütünlük koruma ve devletin bekası zor güzel kardeşim. Senin o devlet dediğin eşek olur, bi gün biri sürer bi gün ötekisi. Bi gün onun şamaroğlanı oluruz bi gün başkasının. Bi gün o fişler bizi, bi gün başkası. Bi gün kanaryada tatil yaparlar bizden cukkaladıkları parayla bi gün kuveytte. Şekli değişir hep ama içerik aynı kalır. Götünden kan alırlar adamın yeri gelir. Bi o ondan alır, bi bu bundan. Siktiminin salak ülkelerinde olur bu. Az gelişmiş mal ülkelerde.

Birileri Tutsi olurlar bi gün, bi gün yahudi ya da zenci. Hep ezilmişi oynarlar, önce bize bunu bunu yaptılar diye dertlenir, serzenişte bulunur, şikayet ederler sonra atmaca kesilir biz var ya biz ödeditiriz biz bunu derler. Hem ezik hem aslan parçası. Böle de oksimorondurlar. Sonra Atatürk'e bok atarlar. Adam bi gün de ağlanmamıştır. Böle böle gelişti olaylar, böle böle yaptık, bundan sonra böle böle şeyler olmaz umarız. Budur dediği hepitopu. Ezik piçler. Ülkenin kutsal anasıyla cimanın önünü açan tabii ki insanlar. Hani cahil bırakıldıkları iddia edilenler. Ya cahil olsa ne yazar. Herif malı götürmeye odaklanmış. Öle entelektüel kaygıları sen zaten öğretemezsin.

Olacak olan adam dağın başında mum ışığında elindeki tek kitabı binbeş yüz kez okur.Bilmemkaç kilometre yol teper okula gidecem diye karda kışta. Tutamazsın olacak adamı. Ha olmayacak adamı da işte ite kaka adam etmeye çalışırsın. Doktoro bile yapar da gider siktiminin partilerine oy verir bi de avukatı kesilir o parti görünümlü tarikatın, köpeği olur itin kopuğun. Bu adamları hiç okutmayın zaten bence. Harcanan emek israf. Faydası yok zararı var. Gittikçe kötü bi kabusa benzeyen ülkede herkes özgürlüğü kafasına göre resmediyor. Edin tabe hani özgür olsak kafana göre çiz ama benim özgürlük resmimi sen çizemezsin arkadaşım. Sen zate daha çöp adam çizemeyen yetenek yoksunu beyninle bi skim çizemezsin. Anca başkalarının eline tutuşturduğu çizimlerin karbon kopyasına dayatırsın.

Bu gün yine terör deniyor, şu bu deniyor. Çok pardon ama bu ülkede insandan ucuz şey yok. İngilterede metroyu patlatırsan olay olur. İnsana sıkıysa kıymet verme orada. Adamın aklını alırlar. Baskı da olur, protesto da, alaşağı da edilir yeri gelir en güçlü otorite. Halkın güvenliğinden sorumlu adama da hesap sorulur bir bir. Kimse de demez kör talih. Kimse olayı bir kısım şerefisizin marifetiymiş gibi değerlendirip, misal olay yerine gelmiş başbakanı alkışlamaz. Lan adam sanki tabutu omuzladı da sen ben gibi biri işte. Çok müteessir. Vay vay. Treni de raydan hep makinistler çıkartıyor.

Güngören'de, o gece orada olanlar cehennemi gördü. Onlar sadece yaz akşamında yürüyüş yapmak, dondurma yemek ve vitrin bakmak gibi zevkleri olabilen insanlardı. Jipiyle trafik terörü yaratan, haftasonu Paris'e alışverişe uçanlar değil. Fırsatları olsa onlar da öyle olurdu belki ama bilemeyiz. İlk patlamada kaçmak yerine yardıma koşmayı tercih ettiklerine göre o kadar da fena insanlar da değiller hani.
Neden ekonomik ve sosyal statülerinden bahsediyorum. Çünkü onların gücü yok. Onlar sadece akşam haberlerini izleyen insanlara en fazla bir kaç damla gözyaşı döktürebilecek, olmadı küfür ettirecek kişiler. Ölümleri sükunetle karşılanmalı. Kimse bu olaydan fazla bahsetmemeli. Yoksa kargaşa çıkar. Bakın bu devlet politikasıymış. Teröriste istediğini vermemek için. Halkın korku ile sindirilmemesi için. Onun için pek çok kanal normal yayın akışına devam etti. Ancak haber kanallarında an ve an olan biteni takip edebildik. İdeal vatandaş bu olanlara sırtını dönüp, saçma sapan olduğu halde binbeş yüz çeşidi çekilmekte olan dizi ve eğlence programlarını izlemeli ve çekirdeğini çıtlatmalı. Aslında matrix'te uyutulan insanlar ne kadar da ideal bir toplummuş di mi?
Şöyle bir hava yaratılmaya çalışılıyor ısrarla. Pkk intikam alıp bir köşede zevken çıldırmasın, halkımız da kürtlere düşman kesilmesin. Hep iyi niyet var yani sükunete davette.
Güzel kardeşim. Bu canice katliamı kim yaptı bilmiyorum. Ama bu ülkede dedim ya en ucuz şey bu kendi halinde olan insanlarımızın canları. Bu insanları öldürmenin kime faydası var düşünüyorum. Milliyetçilik şahlanacak diyorsun misal ki ne canlar kaybediyoruz üç gün sonra hatırlayan yok. Yani şöyle bir işadamı olsa misal hiç unutturulmuyor da otobüs yanıyor bir türlü hatırlayan çıkmıyor. Anca ateşin düştüğü yer hala küllü.
Neden acaba hedef kitle belli bir siyasi ya da ekonomik gücü olmayan, ve Türkiye'de her nanenin artık olağan karşılandığını da düşünürsek yaratabileceği etki ve tepkinin az olduğu insanlardan mütevellit. İki gün manşet üçüncü gün holivud yıldızının ikiz bebekleri. Nasıl iş bu?
Bunun hesabı sorulmalı deniyor. Hep bombayı çekenden bahsediyorlar tabi. O bombacı kim bilemiyoruz elbet. Yani teknoloji çok ilerledi, artık bi köşede burnunu karıştırırken bile kameraya alınabilirsin ama bakkalda satılmadığı halde bir patlayıcının kimler tarafından kimlere sağlandığı, o kimlerin neye ve niye hizmet ettiği bulunamıyor.

Bilgi kirliliği, aldatmaca, kumpas... çözmek zor şu bu diyorlar. Bu sıradan vatandaşlar için geçerlidir. Bana gelip gel çöz şu hadiseyi desen ben söylerim sana bunları. Sen o işin başında olan adamsan diyemezsin bunu. Üstelik terzi filan da değilsin. Can emanet etmişler sana, bordrolu memurluk değil bu, yazman şu bu değilsin. Önemli bir görevi ben beceririm diye işgal ediyorsun. Ama görüyoruz ki Türkiye'de insanların tek işi yalakalık ile bulunduğu mevkiye mümkün olduğunca uzun süre yapışmak. Ha bi de ben yapmadım, o yapmadı, bu yapmadı, miki yaptı formülünüz var tabi. Doğal gaz boruları kıçınıza girsin e mi?

Halkın suçu şu. Halk maalesef verilen uyku haplarını kuzu gibi alıp uyumakla suçlu. Hesap sormadığımız, pasif takıldığımız sürece bir gün biz de kuşumuza yem almak için yola koyulup bir daha dönemeyebiliriz. Şimdi bunu dedim ya, halkı kin nefret cart curt terör örgütü üyesi fırt pırt diye uzayan bir iddianamenin muhatabı olabilirim. Olabilirim çünkü kimse kılını kıpırdatıp da "yahu sen manyak mısın, bela mısın?" demez bu iddianameyi hazırlayana. Demez çünkü f tipinden yaşayan ölülerin çıktığını görüyor, yalakalık yapmazsa işini kaybedeceğinden emin, günün trendine göre bazen cuma namazlarını kaçırmıyor bazen kişisel gelişim kurslarına katılıyor. Türban veya tayyör giyiyor. Çünkü korkağız ve bakmıyoruz, gözümüzü açmamız için birilerinin yanıbaşımızda kolu bacağı kopmalı illa. O vakitte de psikolojik olarak çöküntü geçiriyoruz ve bütün düşünce sistemimiz imha oluveriyor.

Aklı başında kaç insan kaldı bu ülkede gerçekten merak ediyorum.

28 Temmuz 2008 Pazartesi

Kişisel bir ileti


Ben hep güneşli günleri hatırlarım. Sokağa çıktığım anda güneşi iliklerimde ilk hissettiğim anlar. Bazen bir sokak kedisiyle göz göze gelip selamlaşmadır devamı. Bazen "Nargile içeyim elmalı" kararını aldığım an. Evet kendimle de devrik cümlelerle konuşuyorum. Ve çok da bir şey hatırlamıyorum yani.
Önümde sadece iki seçenek vardı. Neden bu böyleydi ve değiştirebilir miydim bilemiyorum. Seçeneklerin bana yetmesi bunu öğrenmemi engelledi.
Ya nefret edecektim ya da nefret edilecek. Hadi rolümü büyütmiyeyim, ya sevmeyecek ya sevilmeyecek veya hoşlanmayacak, hoşlanılmayacak olarak da ele alınabilinir bu durum.
Ben nefret edebilecek, sevmeyecek, hoşlanmayacak bir insan değilim. Bu tip duygularla ya da herhangi bir duyguyla pek aram yok. Pasif yaşayıcıyım aslında. Öyle değilmiş gibi geliyor olsa da insanlara.
Herhangi bir konuşmanın ciddiyeti kadar rahatsızlık verici bir şey yok. Ve zaman zaman bazı şeylerin ciddiyetini reddetmenin imkansızlığı da insanın elini kolunu bağlıyabiliyor. Aradan belli bir süre geçtikten sonra, her ne kadar her şey bir şekilde saçma gelse de, anın hakkını vermek zorunda kalabilliyorsun. Belki böbreküstü bezlerle filan ilgilidir bilemiyorum. Onu da bilimadamları düşünüversin.
Öyle veya böyle olmak ya da otomatik pilota bağlayıp kendini çayıra salmak. Böyle şeyler var hayatta. Bok gibi bir pilot olduğunu bilsen de, çakılıp dursan da, illa kendim kullanıcam bu mereti diye sarmamak lazım. "Abi bi tur versene" diyene "Buyur yiğenim" diyeceksin arada.
Bazen 51 destesini karıştırıp tek tek açıyorum ve son kalan kartı hatırlamaya çalışıyorum. Bildiğin kağıt saymak işte. Henüz bu turda görmediğin kartı hatırlamak. Önyargı deyip kestirip atmamalı. Bazen zıçsan da, kendine güvenin de hayatta yatacak yeri olmalı.
Kimsenin gerçekte seni dinlemediğini farketmenle, sözlerinin duyulmak istenmediğini anladığın ana kadar geçen süreyi iyi değerlendirmek lazım. Çünkü o sürede hem farkında olabilecek kadar bir deneyim, hem anlayamayacak kadar saflık var. O süre içinde hala bir şeyleri merak edebiliyorsun ve hala yapacak bir şeyinin olmadığını bilmiyorsun.
Yani olayı fazla sulandırmadan, dramatize etmeden kısaca demek istediğim şudur. Neden demek istiyorum o da meçhul. Belki yumurtalıklarla ilgilidir ben ne bileyim a.k.
Şöyle bir gerçek var, herhangi bir vukuat için yeterince düşündüğümde ve olay gitgide anlamsızlaşmaya başlamadan hemen önce, ben hep başkalarını haklı buldum. Bunu bazen söyledim, bazen söylemedim. Tabi bunun tecavüze uğramış bir kadının "Acaba kıyafetim çok mu açıktı" ya da "Ona umut mu verdim" diye düşünmesi olarak da ele alabiliriz. Ben her şekil ele alıyorum yani olan biteni. Her neyse. Anlıyacağınız ne düşündüyseniz, ne söylediyseniz, ne yaptıysanız kendi içinizde de, bana göre de hep haklıydınız. Ama kimin sıçıp batırdığı çok da önemli değil kardeşim. Ortam açık hava helaya döndükten sonra kimse de temizlemeye niyetli değilse ilk kaçan ben olurum. Hatta temizlemeye niyetli çıksa bile kaçabilirim. Onu da diyim. Haklıymışsınız değilmişsiniz hiç tkimde de olmaz o vakitten sonra. Hepinizi bir bir öldürdüm, hakkınızı da vereyim dedim.
Saygılar.

25 Temmuz 2008 Cuma

Ve tanrı ergenekonu yarattı

tanrı mı insanları yarattı insanlar mı tanrıyı?
tavuk mu yumurtadan çıkar yumurta mı tavuktan?

ve tengri oguzu tirgiz etti
kimini yine dağdan indirdi
bağdakini kovdurdu

işte bir medeniyet daha
böyle bok oldu

17 Temmuz 2008 Perşembe

Bazıları Delirmez

Geceleri araba farlarına, fanatik hayran gibi gözü takılıp geçmişte ya da gelecekte kendi olmayan birinin hayatına şöyle bir girip çıkmayanlar var.

Söyledikleri her şeye anlam yükleyebilen ve hatta ciddi ciddi yorum ve tavsiyelerle katkıda bulunan kişilere sahip onlar.

Ellerindeki bardağı her zaman estetik yahut umarsızca bir biçimde tutabilen, asla aniden ve anlamsızca bir yerlere fırlatmayanlardan bahsediyorum.

Fabrika yemekhanesinde kirli bardakları bulaşıkhaneye götürürken arabayı devirdiğinde biri, kulakları cırtlatan gürültüye tepki verebilenler.

Her espriye istisnasız gülebilen ve hüznü de yeri geldiğinde hissedebilen.

Nerede konuşacağını, nerede susacağını da ajandasına kaydeden ve o ajandayı asla kaybetmeyenler.

Kendini yalnız hissettiğinde arkadaşını arayıp onunla laflayan, olmadı komşusuna ya da bir tanışına uğrayanlar.

Klasik müzik eşliğinde yemek yerlerken dikkatleri dağılmaz onların. Hep o masada, o yemeklerle başbaşa kalabilirler.

Elleri tanıdıktır. Onlara bakarken "Bu kimin eli. El ne?" filan demezler.

Hasta olduklarının farkında olmamaları mümkün değildir ve evlerini her seferinde bulabilmeleri olağandır.

Hayalleri vardır. Makul hayallerdir bunlar ve bunları gerçekleştirmek için de planlar yaparlar.

Nüfus cüzdanlarında yazıldığı gibidirler.

Hepsi birbirine benzemez. Neşeli, sıkıcı veya korkaktırlar.

Heyecan da ararlar bazen. Ama asla risk fazla olmamalıdır. Risk almak için kumar oynamayı beklerler. Sonra vazgeçerler.

Aileleri vardır ve mühimdir onlar. Nefret ya da sevgiyle konumlandırırlar ailelerini. İlla güçlü bir his beslerler onlara.

Bazıları sigara içer bazıları içmez. Ben içenlerini severim.

Bazıları öyledir, bazıları böyle. Bazılarını öyle sanırız, bazılarını böyle. Bazen onlardan sanırız kendimizi bazen ötekilerden. Oysa bilmeliyiz, nerde durduğumuza bakmadığımız zaman hepimiz deliyiz. Delilerin gözlerinden delilere bakan delileriz.

Bazıları Delirmez

bazıları hiç delirmez
ben, bazen koltuğun arkasında
3-4 gün boyunca yattığım olur
orda bulurlar beni
melaikeymiş derler
sonra gırtlağımdan aşağı şarap döküp
göğsümü ovarlar
yağ serperler üzerime
sonra kükreyerek kalkarım
atıp tutar, köpürürüm
onlara ve evrene küfreder
bahçeye kadar kovalarım
sonra kendimi çok iyi hisseder
tost ve yumurtanın başına otururum
bir şarkı mırıldanıp
aniden
pembe besili bir balina gibi
sevimli olurum
bazıları hiç delirmez
ne korkunç hayat sürüyorlardır
allah bilir

Charles Bukowski





http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_SQL.asp?sair=2111&siir=49055&order=oto

15 Temmuz 2008 Salı

Inland Empire


David Lynch bu sefer torbasından hangi bilyelerini çekmiş bir bakalım.

*Eşek kafalı sit com karakterleri
*Fahişeler
*Tek bacağını kaybetmiş bir kadın
*Romanya sirki, romanyalılar, romence
*Televizyon ve Sinema perdesi
*Bir insanı hatırlamak/hatırlamamak
*Her şey geçip giderken sadece durup olan biteni izlemek
*Dün, bugün ve yarının iç içe geçmesi
*Bir annenin oğlunu kaybetmesi
*Tornavida
*Tabanca
*Dün, bugün ve yarının iç içe geçmesi(eheh..)
*At
*Sigarayla yanmış bir kumaştan görünen sarılığı sokak lambası ışığına benzetmek
*Evlilik
*Aldatmak
*Cinayet
*Her eylemin bir sonucu/bedeli olması
*Kadınların aşk acılarını, başka erkeklerle mememeleri sayesinde atlatabilmesi
*Yönetmenlerin elemanlarından çektikleri
*Hipnoz
*Anlamsız hikayeler
*Yaşanılan ev, zenginlik
*Gereksiz yerlerde çok konuşan kadınlar
*Telefon
*Tiyatro perdesi
*Sorunlarınla zerre ilgilenmeyen psikoloğa her boku anlatma telaşesi
*Ve tabii ki hollywood...yıldızların hayaller yaratması ya da hayallerin yıldızlar yaratması, hayranlık
*Maymun ve sarı peruk

Evet. Boşuna izlemeyin yani. Ben özetledim hadiseyi. Ha bu nasıl özet derseniz, izleyince daha fazla bir şey bulacam sanırsanız bilemiyorum. Kızın biri memelerini gösterio. Memeler güzel.

Hayır serbest akış diyecem şu bu. Ama yani yazarlar, yönetmenler yemek pişiren adamlardır. Bu adamlar yemek pişirecekleri zaman çıkar alışveriş yapar. Yani malzeme toplar. Lynch evde ne varsa katıp karıştırıp ekşili, acılı, tatlı, tuzlu bir şey yapıyor. Ve insanlar da bunu yiyip "oh god harika olmuş" diyor. Ben de onlarla dalga geçebilmek için bunun gibi 3 saatlik zikik filmler izlemek zorunda kalıyorum. Etmeyin eylemeyin. Laura Dern'i sokakta görsem üstüne kusacam. O derece.

12 Temmuz 2008 Cumartesi

Hotel Rwanda

"Hello Africa, tell me how you're doin'" işte bu soru sorulmadı o vakit. O soru sorulmadı diye bu film çekildi bu vakit.

Yeryüzünde bilinen gelmiş geçmiş en büyük katliamı anlatan film. Öfke mi, delilik mi? Hiçbir mantıklı açıklaması olamayan bir trajedi.

Elbette yahudilerin fırınlara atıldığı iddiasını pek çok kez dinledik, ermeniler hakkında da pek çok duyumlar aldık. Ve tabii ki herkesin derdi kendine dert. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Kimisi sevdiklerinin tecavüze uğrayışını ve katledilişini izlerken kimileri de kırılan tırnağına dertlenebiliyor. Ne kadarsan o kadarsın ve sadece kendin kadarsın biliyoruz. Ama ya halepçe katliamı, Bosna'da yaşananlar ya da Sudan'da olan bitenler ve evet tutsi soykırımı. Ya daha şimdi anmadığım ve evet hatırlamak istemediğim ama unutmamam gerektiğini bildiğim daha nice katliam. Her ölüm erken değil sanırım, hatta bilakis gerekli ölüm. Birileri diğerlerinden (her neye dayandığını bilmiyorum ama) daha iyi yaşamayı hakettiği için ölmeli. Kural bu heralde. Kurallarınızı .ikeyim.

Lan bi insan 9 ayda imal edilip dünyaya salınıyor ve belli bi yaşa gelmesi için bir sürü sevgi ve emek üretiliyor. Sen de gidip onu çinli bebelere yaptırılmış kıçı kırık kasaturalarla 10 saniyede yok ediyorsun. Ve bunu mesneti son derece kaygan bir iddia ile. Hatta aslında sırf aldığın gaza atfederek ama aslında içten içe aldığın hayvani hazzın peşinde.

Bakınız vatan gazetesi geçtiğimiz günlerde yaşanan konsolosluk saldırısı ile ilgili çok önemli bir manşet attı. "Abd'ye saldırı, 6 türk öldü". Bu bu gibi durumları özetleyen çok önemli bir mesajı barındırıyor. Bu olaylar soru sormayan insanların kullanılması ile ortaya çıkıyor. "Neden bunu yapıyorum?" sorusunu onlar cevaplamayacak. Bu tip soruları kendine sormazsan ve kendin cevaplamazsan ama onların öğrettikleri, ezberlettikleri, dayattıkları materyallerle değil, daha geniş, daha kendince, her daim bir yerlerde öldüren ve ölen yahut berbat işlere imza atan, yol açan ama bu yaptığıyla aslında sadece ite köpeğe hizmet eden cani, aptal olacaksın. Ve aslında sen de kurbansın.

Zannımca kendi ülkemizdeki bölünmenin nerde ve nasıl başladığını sorgulamazsak. Bu bölünmenin gerçekten sağlam gerekçeleri var mı? yoksa sadece global politikalar gereği yazılan senaryolarda figuran mıyız bunu anlamazsak, belki sonumuz afrikada yaşanlar kadar kanlı olmaz ama kaç kişinin, nasıl öldüğü önemli mi? Bir kişinin bile bu işten, bu aptallıklardan dolayı canı yanarsa bunun hesabını bir gün kendimize soracak mıyız? Çünkü senelerdir aynı senaryoları bize yutturduklarına göre hala bu soruları sormayanlar çoğunluk. Ve bu sadece %47 ya da %67 değil. Neredeyse %100.

Bu gün dünyada hiçbir ülke sen geçmişte bana bunu yaptın, sen şunu yaptın diyerek bir yere varmıyor. Daha doğrusu çok boktan yere varıyorlar. Aslında herkes de bunun biraz farkında. Ama yine herkesin içindeki o hayvani haz merkezi tıkır tıkır çalışıyor. O yüzden biri bir gün elinde keserle kapınıza dayanırsa şaşırmayın. Çünkü başkalarının kapılarına dayanırlarken sesiniz çıkmadı. Sustunuz ve sıra size de gelebilir.

Afrika, yalnız ve güzel kıta "how you're doin'".

8 Temmuz 2008 Salı

Deep and deeper impact

Sene 2008. Eşşek kadar bir meteor geçimini muzdan sağlayan bir cumhuriyetin üzerine doğru gelmekte. Halk derhal 2,75'e bölünüyor. Sağcılar, solcular ve çingeneler.



Sağcıların her zaman olduğu gibi bu işi dua yahut damarlarındaki asil kanla halledebileceklerine dair inançları tam. Bir kısmı da bütün vatandaşlar bir araya gelip üflersek meteoru geri püskürtebiliriz filan diyor.



Solcular daha enteresan. Anında 35 ayrı görüş ortaya atabiliyorlar. Bir kısmı bilimsel çözümler üretmeye çabalarken kalanların arasında, gelen meteordaki yaşam formu olasılıklarının yok edilmesinin ne denli etik olabileceği ile ilgili çok deep görüşleri tartışanlar var ve bunlar boşa beleşe geçirdikleri zamanın farkında değil.



.75'lik çingeneler şu olsun bu olsun diye görüş beyan etmedikleri gibi daha hala vur patlasın çal oynasın kendi kendilerine takılıyorlar.



Meteor geliyor. Meteor gözlemleniyor. Hakkında yazılar yazılıyor, fotoğrafları çekiliyor, hatta görüntüsü elde ediliyor. Ölçülüyor, biçiliyor. Ebatları ve vereceği hasar hesaplanıyor.



İktidardaki sağcılar çözüm üretecek gibi gözükmüyor. Aslında iktidara gelmesinin sebebi meteor geliyor diye milletin ortasında ağlayıp zırlayan bir adam ve onun hayır dualarına olan inanç. Lakin avizeler mavizeler eksik diye toplanan para meteora çözüm olmuyor. Bu sefer iktidar, meteordan kurtulma tekniği olarak hep beraber üflemeyi öneren sağcıları meteordan sorumlu tutmaya başlıyor. Her şeyi yaratan olağanüstü güçlere sahip biri olduğuna göre bu meseleyi yaratan kötücül güçler de olmalı. Ve bu güç muhtemelen halkın beraberliği ve birliğinden nemalanan siyasi görüşündü .Evet bu meteor birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyulan günlerin tahsisi için üretilen bir meteor olmalı. Bu güçlü iddialar üzerine hemen bir yasadışı meteor imalatı ve ithalatı suçlarının soruşturulmasından sorumlu, enteresan yetkilerle donatılmış birini atadılar bu işe.



Yasadışı meteor imalatı ve ithalatı soruşturmaları günlüğü,

x tarih y saat: Bu gün kral hazretleri bana bir tespih verdi ve "ya kulum ahanda bu tespihteki boncuklar gibi diz ipe şunları" dedi. Şunlar kim tam anlamadım ama "gugıl diye bişiy var, içinde her bişi var" dediydi yiğen. Akşam okuldan gelsin birlikte bakıcaz.


x tarih y saat+5: Edepsiz yiğenim iffetsiz kadınların oralarını buralarını gösterdiği sitelerde gezdirip sözümona eğlendi kendince benle. Hodjaefendinin okularından birine yollamak farz oldu bu zındığı. Neyse kral hazretlerinin hoşlaşmadığı isimlerden bi kaçını çağırttım getiriyorlar akşamdan. Sorgu sual yapalım, buluruz bişiler artık.

Soruşturma tutanakları:

-Yaptığınız alışveriş listesinde domuz eti ihtiva ettiğinden şüphelendiğimiz yiyeceklere rastladık. Domuz eti tüketmeyen %99'luk müslüman kesimi domuz eti yemeye teşvik ederek halkı günaha sokup yoldan çıkartmak suretiyle darbe girişimi mi yapmaya çalıştınız?

-Ne gibi?

***

-Bim'den alışveriş yapmıyorsunuz. Hükümetin yakın durduğu işletmelerle bir sorununuz mu var? Bu işletmelerin kazancını sekteye uğratıp hükümeti finanse etmelerini engellerken bir yandan da migrostan aldığınız temizlik malzemeleriyle ev yapımı bomba yapmaya mı çalıştınız?

-Ben boşları almaya geldiydim.

***

-Elektrik faturalarınız düşük. Kendi nükleer enerjinizi mi üretiyorsunuz?

-Yok artık.

***

-Evinizde isviçre çakısı bulduk. Örgütün parası İsviçre'deki gizli banka hesaplarında mı?Hesap kimin adına açıldı?

-Ebenin.

-Eben kim? Örgüt lideri mi?

***

-Feysbukta "yüzyılın lideri garfiıld" grubuna katılmışsın. Garfiıld kim? Örgütü yabancı kaynaklar mı finanse ediyor? Rus ajanı mı bu adam?Amerikan olamaz onlar bizden.

-Garfield paravan. Asıl lider Şirin baba.

-Telli baba da işin içinde mi?Hiç beklemezdim.

***

-Meteoru kime yaptırdınız?

-Made in china anam.

.

.

.

a034v tarih h45 saat: Uzun araştırmalar sonucu nihayet sonuca vardım. Meteor ruslar tarafından çinlilere yaptırılmış ve içimizdeki bir çok irlandalı tarafından yurda sokulmak üzre uzaya postalanmış. Vay şerefsizler!

Bütün gazeteler yazmış olanı biteni. Halkın biraz kafası karışmış. Zira düne kadar dağ kart kurtları ülkeyi bölecek diye dağlara kendini vuran yiğitler birden rus ajanı ve meteor rampası filan gibi bişiyler olmuşlar. Ama her zaman olduğu gibi "dün dünmüş bu gün de bugün". Bu düsturla devam etmiş yoluna bir çoğu. Dağ kart kurtları pek sevinmiş bu işe. "Hah" demişler "biz de kahraman olduk öyleyse." Solcular yine bir sürü şey eveleyip gevelemişler. Zikleyen olmamış her zamanki gibi. Zira adamlar birbirlerini siklemezken diğerleri hiç ziklemez doğal olarak. "Bir araya gelip zıplasak deprem olur" diyenlerse travma geçirmiş, oha filan olmuş.

Aslında bu halk bir türlü anlamazmış. Her 20 yılda bir bu hikaye uydurulurmuş. Güya Meteor bir kışın gelirmiş, bir kanlı bir kansız. Meteor gelecek, meteor gelecek diyen her kıyamet habercisini peygamber sanmasalar, belki de suları boksuz, ekmekleri katıklı, çayları da şekerli olurmuş.

-Seylan çayı bulduk evinizde. Yasadışı çay kaçakçılığıyla örgütü finanse mi ediyorsunuz?


2 Temmuz 2008 Çarşamba

I have a dream




Geçmişten günümüze nice karizmatik insan bulduğu ilk yükseltiye konuşlanıp 1 ila zilyon adet kelleye laf anlatmış ve bu kellelerin dikkatini celbetmekle kalmayıp onları yeri gelmiş gaza getirmiş yeri gelmiş onlara daha neler neler ettirmiş.

İnsan düşünüyor. Hayal ediyor. "Lan" diyor "Benim neyim eksik". İnsanlara dinletebileceğim, kafalarını sallatarak kendimi onaylatabileceğim, deli gibi kendimi alkışlatabileceğim, onları akın akın bir yerlere sürükleyebileceğim bir konuşmam olmayacak mı?

Olmayacak lan. Çünkü benim hayalimdeki konuşma ve o konuşmayı dinleyecek ideal kitle ahan da aşağıda yer alan metin ve notlardan anlaşılacağı üzre über ütopik kalıyor mevcut insan kitlesine göre. İşte o sözde tarihi konuşma ve yaşattığı anlarla ilgili notlar.
"Merhaba insanlar. Merhaba bu sabah da bok varmış gibi uyananlar. Merhaba ey dangalaklar! (Burda alkış kıyamet, insanlar "dangalağım dangalak, gel de enseme şaplak at" diye tempo tutuyor. Dinleyici dangalaklığının farkındalığıyla barışık hatta kendiyle dalga geçme olgunluğunu yakalamış)
Sizlerden bir bok olmaz biliyorsunuz. O yüzden sizinle işim olmaz benim. Sizlerden bir-bok-olmaz. Bunu kafanıza yazın (Bunları söylerken tepiniyorum ve cümle bitince nah çekiyorum, kitle coşuyor, kitle kendinden geçiyor, ayım ayım aydınlanmış kitle diye buna derler)
Yaptığınız her hatayı yeni bir hata ile kamufle etmeye çalışır gibi gözükürken aslında bile isteye zincirleme hatalar yaptınız. Bunu biliyorum. Ve bu dediğimden de bi bok anlamadınız. Çünkü bilinçsiz develersiniz. Çünkü lağım fareleri bile sizden zeki! sokak kedileri bile sizden akıllı! kargalar bile halinize gülüyor. Şapşalsınız. Tekrarlayın! "Şapşalım, şapşalım, şapşalım.."(millet tempo tutuyor, elimle işaret edip susturmaya çalışıyorum, kendilerinden geçmiş bağırıyorlar, sonunda "yeterin lan siktiniz beynimi" diye hönkürüyorum. Susuyorlar. Şimdi kasabın önünde et bekleyen medine dilencisi kılıklı kedi kadar ezik bakıyorlar. Onaylanmak istiyorlar, köpeğim olmak için hazır bekliyorlar)
Hep safa, salağa yattınız. O aptallıkla bile yapılmayacak işleri yapmanız bundan. Kendi götünüzü kurtarma sevdanızdan. Erdemlere, kutsallara, yalanlara, hikayelere, kanunlara, kurallara ve onura ihtiyacınız yoktu. Ama bu kadar aşağılık olduğunuz, hep alçaktan uçtuğunuz için çakıldınız. Ve hiçbir şey yokmuş gibi, ışığa koşan sinek gibi çakılmaya devam ediyorsunuz. Hiçbir şey olmak zorunda olmadığınız halde hiç bile değilsiniz!Bir hiç olmayı bile beceremediniz! (Burda kitle "hiç olmak istiyoruz, hiç olmak istiyoruz..." diye bağrınmaya başlıyor küfür edip susturuyorum malları yine. Karnım acıkıyor. İki lahmacun bi ayran söyleyip yere çömüyor ve konuşmaya devam ediyorum)
Behey aptallar. Bu günü hayal ettim ben. Bu konuşmayı, sizleri. Ve ne oldu biliyor musunuz? ("ne oldu", "ne oldu diye" bağrıyorlar, hayallerimde bile o kadar ideal değiller. Olamıyorlar. Malzemeleri belli. Bişiy çıkmıyor bunlardan.) karnım acıktı ve canım sıkıldı. İşte olan biten bu. Şimdi sittirin gidin dağılın. Gözüm görmesin sizi. Koyun sürüsü mallar (maria sik bizi, maria sik bizi diye bağrıyorlar, dayanamıyorum alkolik oluyorum filan)"