5 Haziran 2008 Perşembe

Dur hemşerim nereye

Bu ülkede birilerinin birilerine eninde sonunda demek zorunda kaldığı soru/ikaz ve dahi tehdit cümlesidir?

Soru çünkü ne yapmaya çalıştığını açıklaması beklenir.Uyarı, çünkü yapmaya çalıştığı şeyi yapma biçimi kendisi ve başkaları için tehlike arz eder ve tabii ki tehdit vardır çünkü bütün bu sorgulama "kafana göre takılmazsın, takılırsan bir şekilde (burası muallak) fena yaparım" mesajıyla nihayetlenir.

Bu ülkede bu anlattığımız cümlenin tarafları hep mevcuttu. Çünkü bu ülke maalesef ergenlik döneminden çıkamamış ve dolayısıyla birey olmayı başaramamış, hep otoritenin baskı ve idaresine tabii yaşamış çoğunluktan ibaret.

Bu sadece bizde değil, ekonomik dolayısıyla siyasal özgürlüğünü elde edememiş, etse dahi bunu halkıyla paylaşmamış ve sermaye odaklı otoritelere boyun eğmiş her devlette yaşanan gerçeklik.

Misal az nüfuslu ve bol paralı memlekette bu olmaz. Bu tip memleketler parayı savaşlara girmeden bi şekilde götürmeye başarmış ve güya çikolata, saat işiyle nam salmış ülkelerdir.

Bizim gibi ülkelerde (az gelişmiş veya çok gelişmiş diye de anılsa pek çok ülkede) Godot'yu bekler gibi çobanını bekler halk.

Ve bu çobanlar bu ülkelerin coğrafyasına yani havasına suyuna göre şekillenmiş bu toplulukları bir öyle, bir böyle yoğurur durur.

Bunlar hep bilinen şeyler. Tabii Türkiye'nin durumu çok daha karmaşık. Türkiye'nin kumaşının dokusu çok daha gevşek ve karma.

Şimdi bu kumaşı bi 70 derecede yıkıyorlar, bir yeşile, bir kırmızıya boyuyorlar. Bu güne geldiğimizde bir bakıyoruz çuval olsak daha mı iyiydik diye sorgulamaya başlıyoruz. Bunu sorgulayan azınlık. Koyun sorgulamaz. Koyun kaval dinler, kıçına vurulan değnekle çizilen yolu takip eder.

Bu kıçlar ne değnekler gördü, ne falakalara yatırıldı, ah bunları diyorum da sanacaksınız çok asi bir topluluğuz. Yok öyle de değiliz. Ortaya konan cesaretin haddiyle kıyası kabul görmeyecek oranda şiddet ve trajedi ile harmanlanmış nice piyes yaşatıldı. Bizse önümüze konan içinde ne olduğu zaten belli kutuları hep açtık ve bazen kazanır gibi gözüksek de aslında hep kaybettik. Çünkü "aç" dediler ve bizim içimize bir şey doğmuş olabilirdi. Bir şey bilmeyi değil hissetmeyi yani aslında paranoyayı, obsesyonu, şartlanmayı öğretildik.

Bu gün birileri çok büyük bir adanmışlığa hayranlık duyuyor ve onları takip ediyor gibi gözükebilir. Ama bu hayranlığın altı dolu değildir. Bu halkın bu kaygan zeminde düşmemekten başkacana bir kaygısı yoktur. Eğer ki onların hezeyanlarını sizlerin silahı olarak görüyorsanız şunu söyleyeyim. Şişman kadın operayı söylerken elinizde bir avuç deliden başkacana bir şey kalmayacak. Ve onlar da zaten başka dünyada yaşadıklarından sizlere fayda sağlayamayacak.

Global çark dönerken lokal dinamikleri ezer geçer. Ve tarih yazmak için akıl gerekir, vizyon gerekir, deha gerekir. Aynaya bak. Sonra dön içinde bulunduğun düzene bak. İstersen hala kızıldenizi yarabileceğine ve çaldığın altınlarla birlikte ardında da koca bir halkla yeni bir ufka açılacağına inanmaya devam et. Ama o duyduğun sesler ve gördüğün ışıklar. Kulağına fısıldananlar ve ardından itekleyenler. Belki de egon tanrındı ve seni bu güne getiren. Ve unutma ego egoyu yener. İnsan da insanı siker.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar spam değilse küfür vs. içerse dahi yayınlanır ama biraz vakit alır :)