12 Ekim 2007 Cuma

The painted veil



Yapımcıları başrol oyuncuları Edward Norton ve Naomi Watts olan bir film "The painted veil".

Oyunculuk mevzusunda bana göre çoktan usta sıfatını hakeden bu iki kişi gerçekten çok farklı bir atmosferde aşkın çok başka bir boyutunu izlettiriyor.

Filmin hikayesiyle ilgili fazla bilgi vermek istemem. Ama açıkçası gerçek aşkın yeşermesi için sadece güzel bir endam ve havalı bir tavrın yetmediği, bunların sadece göz aldanması olduğunu gösteren bir filmi anlatmak için hikayeden de bahsetmek gerekiyor.

Bazen gerçekten burnunun dibindekine yeterince bakmadığında, koşullar gereğinden fazla rahat olduğunda, kimin gerçekte kim olduğunu anlamak epey güç oluyor.

İnsanların "ama benlen ilgilenmedi. ben de aldattım napiyim" filan demesi elbette mazeret değil. ilgilenmiyen adama "ilgilenmiyorsun" mesajı açıkça verilir niyet bozulmadıysa. Yahut yeterince çekici bulunmuyorsa o adam, mantık çerçevesindeki çıkarlar doğrultusunda yapılan hareketler de gözardı edilecek şeyler değil. Ama birisi de size "piyanon yok mu?" dediğinde eğer sadece "yok" diyorsanız. Ve "neden sordun?" demiyorsanız. siz de aslında düşündüğünüz kadar sevmiyorsunuzdur karşınızdakini.

Ama yaşanmışlıklar, eğer içinizdeki bir şeyleri çoktan öldürmediyse hala bir şansınız var demektir. Ve anlarsınız ki birini gerçekten sevmek ve sevildiğini de bilmek yapılan hataları yok saymak ya da onları düşünerek çıldırmak değil de onları tamir etmek için vaktini harcamak demektir.

Böyle bir aşamaya gelebilen insanlar bir ihanetten doğan bebeği de bir aile olarak büyütebilir. Çünkü ölüm kapının önünde beklerken sevmek ve sevilmek için fazla vaktimiz yoktur.Kutsal kitaplar, kanunlar, gelenekler ve diğerleri her ne derse desin.

30 Eylül 2007 Pazar

Edith Piaf

İşte bir başka büyülü ses ve insan. İnanılmaz bir ses ve duygu yoğunluğu. Tabi bu ses sadece minicik bir bedenden değil yoğun yaşanmışlık ve inanılmaz bir hayat tecrübesinden çıkmakta. Ayrıca "r"'yi en güzel telaffuz eden Fransızdır kendisi.



des yeux qui font baisser les miens,
un rire qui se perd sur sa bouche,
voilà le portrait sans retouches
de l'homme auquel j'appartiens.
quand il me prend dans ses bras
il me parle tout bas,
je vois la vie en rose.
il me dit des mots d'amour,
des mots de tous les jours,
et ça me fait quelque chose.
il est entré dans mon coeur
une part de bonheur
dont je connais la cause.
c'est lui pour moi.
moi pour lui
dans la vie,
il me l'a dit, l'a juré pour la vie.
et dès que je l'aperçois
alors je sens en moi
mon coeur qui bat
des nuits d'amour à ne plus en finir
un grand bonheur qui prend sa place
des ennuis, des chagrins, des phases
heureux, heureux à en mourir.
quand il me prend dans ses bras
il me parle tout bas, je vois la vie en rose. il me dit des mots d'amour,
des mots de tous les jours,
et ça me fait quelque chose.
il est entré dans mon coeur
une part de bonheur
dont je connais la cause.
c'est toi pour moi.
moi pour toi
dans la vie,
il me l'a dit, l'a juré pour la vie.
et dès que je l'aperçois
alors je sens en moi
mon coeur qui bat




cet air qui m'obsède jour et nuit
cet air n'est pas né d'aujourd'hui
ıl vient d'aussi loin que je viens
traîné par cent mille musiciens
un jour cet air me rendra folle
cent fois j'ai voulu dire pourquoi
mais il m'a coupé la parole
ıl parle toujours avant moi
et sa voix couvre ma voix

padam, padam, padam
ıl arrive en courant derrière moi
padam, padam, padamıl me fait le coup du souviens-toi
padam, padam, padam
c'est un air qui me montre du doigt
et je traîne après moi comme un drôle d'erreur
cet air qui sait tout par cœur

ıl dit: "rappelle-toi tes amours
rappelle-toi puisque c'est ton tour
'y a pas d'raison pour qu'tu n'pleures pas
avec tes souvenirs sur les bras
" et moi je revois ceux qui restent
mes vingt ans font battre tambour
je vois s'entrebattre des gestes
toute la comédie des amours
sur cet air qui va toujours

padam, padam, padam
des "je t'aime" de quatorze-juillet
padam, padam, padam
des "toujours" qu'on achète au rabais
padam, padam, padam
des "veux-tu" en voilà par paquets
et tout ça pour tomber juste au coin d'la rue
sur l'air qui m'a reconnue

écoutez le chahut qu'il me fait

comme si tout mon passé défilait

faut garder du chagrin pour après
j'en ai tout un solfège sur cet air qui bat
qui bat comme un cœur de bois

29 Eylül 2007 Cumartesi

lakposhtha ham parvaz mikonand





İran doğumlu Bahman Ghobadi tarafından yazılıp yönetilmiş bir filmden bahsetmek istiyorum. Türkçe'ye "Kaplumbağalar da uçar" şeklinde çevrilmiş adı.

Film 2004 yapımı.Film deyip duruyorum ama filmden de öte bir şey. Bir gerçekliğin içine çekip alıyor insanı. Sonra da yutuyor ve tükürüyor. Kanser ediyor.

Çok neşeli bir o kadar samimi ve tanıdık bir girişi var filmin. Vizontele ve Propaganda filmlerinden bir şeyler yakalayabiliyorsunuz. Önce bir hikayenin içine alıyor ufaktan sizi. Ortamı ve insanları tanıştırıyor, sevdiriyor onları. Bilhassa Zinedine Zidane ile ilgili geyikle hem güldürüyor hem de o yokluk içindeki cahilliğin düşündüğümüz boyutta olmadığını da vurguluyor.

Sonra ufaktan size küçük şoklar yaşatıyor. Yani aslında bildiğiniz, haberlerde gördüğünüz, gazetelerde okuduğunuz ama iki dakka sonra unuttuğunuz o küçük çocuklar var ya Irak'ta. Hah işte onlar biraz daha tanıdık gelince karnınıza yediğiniz tekme daha bir güçlü oluyor.

Detaylar vermek istemiyorum çünkü filmi izlerken hatırlamanız yaşayacağınız duygunun azalmasına sebep olabilir. Oysa ben sizin de benim gibi kanser olmanızı istiyorum.

Elbet görsel açıdan, diyaloglar açısından, hikaye açısından çok başarılı, çok zengin bir film. Çocuk oyuncular mucize gibiler zaten. Ama filmin verdiği siyasi mesajlar sadece "savaş berbattır bu işten en çok çocuklar zarar görür" gibi şeyler değil. Saddam'ın da ne feci işlere imza attığı dillendiriliyor. Abd ile ilgiliyse pek de bir şey söylemiyor yani amerikaya hayran "uydu"'nun yaşadıklarından sonra her şeyi boş görmesi yahut Abd'nin gelip kendilerini kurtarmasını bekleyen Iraklı insanların da olduğundan gayri. Bu anlamda pozitif bir yaklaşım da sergilenmiş gibi. Ama anlatıldığı dönem abd'nin işgali ve Saddam'ın devrilişinde bitiyor. Bu bundan da kaynaklanabilir.

Ben bu filmin kesinlikle zorla da olsa izletilmesini istiyorum. Faşist duygular içersindeyim bu konuda. Böyle giderse ya kanser olacam ya otomatik portakal'daki çılgın bilimadamlarından biri.