7 Nisan 2008 Pazartesi

üç film birden

Ah küçümenliğimiz...Sinemalarda 3 film birden zamanları. Şimdi tabi bazıları ayıpçana filmlerden bahsedecem sanabilir. Bu bahsettiğim bir adet hababam sınıfı vb. (Adile Naşit, Kemal Sunal, Şener Şen, Ayşen Gruda vs...) bir adet Bruce Lee, bir adet yabancı korku/ayıpçanalı film dönemi.

Anneye bin ton gözyaşı döküp, abiye sepet gibi teslim edilip, abinin bıdıbıdılarına rağmen o ve arkadaşlarıyla yeni dünyalara çıkılan yolculuk.

Üçüncü filme şahsımın yaş haddinden girememe, abinin beni (neyseki) sokağa salamaması, arka kapılardan, derelerden üçüncü filmi de izleyebilme. Bçyleliklen bilimum korkunçlu filmin yanısıra kadın memesi, poposu filan da izleme. Ayıpçanalı filmler o kadar da ayıpçana deyildi gerçi. Meme, popo, öpüşme felam...Amazon kadınları diye bişi vardı misal. O öle bi filmdi. Porno muamelesi gördüydü film. Şimdi trt bile yayınlar. Doğrar trt biraz tabe. Allan emri.

Bilimum saat sinemada kalıp sonra ilk filmi filan fırsat olursa tekrar izlerdik. Çaktırmadan kalabildiğimiz sürece...

Evet bu gün de üç film birden günü olsun.

1. La Môme/La Vie En Rose (Kaldırım Serçesi):




Sesine heyran, şarkılarına heyran olduğumuz Edith Piaf'ın yaşam öyküsünün anlatıldığı bir film.

Benim bildiğim kadarıyla yaşam öyküsüne oldukça sadık kalınmış.

Kafamda her zaman canlandırdığım Edith'i ekranda gördüm. Böyle olması da hoşuma gitti.

Oscar'ı bu rolle kapan Marion Cotillard'e de hayren kalmamak elde değil. Ama bunu film bitince hissediyorsunuz. Çünkü film boyunca o Edith.

2. There Will Be Blood:

Bu film bana göre sinemada bir aşama. Bir level alma hadisesi. Kim ne derse desin çok özgün ve etkileyici bir anlatım tarzı. Ne görselliğe ne de oyunculuklara yorum bile getiremiyorum. Tek kelimeyle muhteşem.

Böyle basit gibi gözüken bir hikayeyle pek çok konuya dan dun işaret etmesi, ilgili konuları düşündürtmesi ve iyi ile kötünün ayırdına varmanın aslında karışık gibi gözüküp ne denli net olduğunun vurgulanması hoş detaylar.

Daniel Day Lewis tabii ki kaçırıp evde hapsetmek istediğimiz aktörlerden. Yani benim böyle kötücül planlarım var hakkında.

Oynadığı karakter ise bana sorarsanız bir melek. Ama sanırsam ki ona da şeytan diyecekler.

3. Mongol(Cengiz Han):




2008 en iyi yabancı film oscar'ı adaylarından. Çok akılları kaldı mı bilmem ama oscar bir kenara pek çok övgüyü hakedecek bir film.

Geçtiği dönemi ne kadar yansıtıyor bilmem ama ben mongollarla mongol oldum ve de o otağlarda yaşadım film süresince.

Detaylara gösterilen özen ve yine oyuncular, yine anlatım, görsellik her şey şölen havasında ve inanılmaz gerçekçi. Ha Cengiz Han ve hayatı hariç her şey gerçekçi. Pardon.

Filmin müziği zaten manyak ediyor insanı. Daha önce de dinlemiştim ilgili bölgenin müziğini ve hayran kalmıştım ama soundtrack bir coşmuş, bir kendinden geçmiş anlatamam.

Neyse filmdeki Camoka çok şirin bişi. Gerçi gerçek hayatta öle deilmiş ki sonu da filmdeki gibi değil bildiğimiz kadarıylan ama neyseah. Not olarak onu belirtiyim istedim.

Evet şimdi birinci filme dönersek:p

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlar spam değilse küfür vs. içerse dahi yayınlanır ama biraz vakit alır :)