28 Ağustos 2008 Perşembe

Friedrich Wilhelm Nietzsche




"Gözlere sahip olmak için içgüdülerimizle eylemlerimizi sert bir şekilde yaşamalıyız -kendimizi geçici olarak yaşantıya bırakmalıyız, sonra bakışlarımızı geçici olarak onun üzerine dikmeliyiz-her insan benliğinde entelektüel yüksekliğin ve ahlaki temizliğin çifte özlemini taşır. her düşüncede açılma eğiliminde olan iki kanat vardı: deha ve kutsallık"
Nietzsche abimizin ki kendisi canımız ciğerimiz olur dediğine bakacak olursak anlarız ki görmek için tecrübe gerekmektedir. ve fakat tecrübe fiili olarak bir şeyler yaşamakla kazanılan bir şey değildir. Arada toplanan dataların analiz edilmesi, çıkarımlarda bulunmak filan gerekir. Ayriyeten bunu sürekli yapmakla kazanım elde edemeyiz. Ve fakat insanlar saldım çayıra durumundan o kadar memnundurlar ki yani içgüdü doğrultusunda bir sürü öküzlük yapmak o kadar işlerine gelir ki ve bunlardan derse çıkartmak ev ödevi almış öğrenci gibi can sıkıntısıdır. Onun için bu şekilde devam ederler hayatlarına. Ve yine bi naneden habersiz dünyaya bakarlar trene bakan öküz misali. Ve çok şeyden anladıklarını sanırlar bir de üstüne.
Misal başkalarının eleştirilerine bile "bu aslında çocukken berbat bi ailede büyümüş, sonra da berbat ilişkiler yaşamış, gelen gide nzıçmış azına, ondan bok atıyor bana yoksa ben süperim" filan derler. Böylelikle kendilerini aklarken vicdanlarında ve toplumun gözü önünde bir de karşısındakini sözde küçük düşürerek yeni bir vicdan muhasebesi aklama dosyasını açarlar. Daha sonra da elbet yeni bir bok atma aktivitesiyle bu hesabı da kapatmaya çalışacaklardır.
İşte bunlar güdülerinin peşinde helak olurken kör kalan insanlardır. Ve acımak da çok yanlıştır aslında yine nietzsche ne demiş bi bakalım "acıma, yaşam duygusunun gücünü arttıran gerilim verici duyguların karşıtı bir duygudur; çöküntü verici bir etkisi vardır. kişi acıma duyduğunda, gücünden yitirir. acıma yoluyla güç eksilmesi yoğunlaşır, çeşitlenir. Acı, acıma yoluyla bulaşıcı hale gelir". ve hatta "küçüklerin "acınacakların" pek yakınında yaşıyorsun. onların görünmez intikamlarından kaç....sinek kovalayıcı olmak senin nasibin değildir. Bu küçükler acınacaklar sayısızdırlar, nice muazzam binaları, su damlaları ve vahşi otlar yıktılar. sen taş değilsin fakat damlaların çokluğundan oyulmuşsun. damlalar çoğaldıkça büsbütün parçalanacaksın. zehirli sinekler arasında seni yorgun görüyorum, yüz yerinde kanlı çizgiler buluyorum. ve hala senin gururun gazaba gelmiyor.....yumuşak ve adil olduğun için dersin ki: bu küçük varlıklar masumdurlar fakat onların küçük ruhu der ki: bütün büyük varlıklar abestir....Evet dostum, en yakınların için vicdan ağrısısın: çünkü onlar sana layık değildir. en yakınlarında daima zehirli sinek olacaktır. sende büyük olan şey onları büsbütün zehirlendirir ve büsbütün sinekleştirir. dostum, inzivaya: sert, keskin bir havanın estiği yere kaç: sinek kovalıyıcılık senin nasibin değil. zerdüşt böyle söylüyordu.". Şimdi pek çokları için zerdüşt'ün bunu söylediği kişi megaloman tabi. yani başkaları acınacak durumda ama o iyi ve bu durumda zerdüşt saçmalıyor, megaloman da acilen tedaviye ihtiyaç duyuyor. Peki bunları söyleyenler kimler?. Elbette "zehirli sinekler".Hani şu sürekli ışığa koşan kör sinekler. Çünkü “büyüklük araman sana şeref verir. fakat san ihanet de eder. sen büyük değilsin” de demiş zerdüşt.
Elbette tecrübeler peşinde koşarken sadece içgüdüleri tatminle geçmiyor hayat di mi?. Bazen duvara tosluyorsunuzdur eminim. Ama onlar da şu şekilde değerlendirilmiş nietzche tarafından "bir zamanlar acıların vardı. onlara kötü diyordun. fakat şimdi faziletlerin var. bunlar senin acılarından doğmuşlardır."
Peki herkesin acısı fazilet doğuruyor mu?. Yoksa sadece "Hiç kazan doğurur mu canım" diyenlerden miyiz acaba?. Ben çektim başkası da çeksin diyenlerin de gözleri biraz bulanık değil mi?. Oysa olması gereken "Ben çektim başkası çekmesin" olmasın. Ve illa ki de bedel için birilerini öldürmek istiyorsan yine Nietzsche'ye kulak verebilirsin. "öfke ile değil, gülümseme ile öldürülür." ama "çok şey öğrenen şiddetli ihtiraslarını unutur….hikmet adamı yorar. Bu dünya buna değmez, sen bir ihtiras besleme" bunu da unutma
Ve bazen bir pencereden bakmak isterler bir arada ve çoğu sadece aynı odadalar diye tesadüfen insanlar. Bunlar için ne demiş olabilir Nietzsche "Yakınlarınız için çabalar ve güzel sözler bulursunuz. fakat ben size derim ki: yakınınıza olan sevginiz bizzat kendinize olan fena bir sevginizdir.....deli şöyle der: "insanlarla temas karakteri bozar, hele insanın karakteri olmazsa" birisi en yakınına kendisini aradığı için, diğeri kendisini yakınında kaybetmek için gider.....hatta beş kişi yan yana olsanız yine ölenin bir altıncı olmasını dilersiniz.".
Bu sözleri baz olarak aldığımız zaman ilişkilerin çoğunun bireylerin korkaklığını ortadan kaldıramayan ve eksikliklerini örtbas etmek amacıyla kurdukları bir tiyatro sahnesi olarak sahte ve tiksindirici görebiliyor muyuz acaba? Üstelik kendinden olmayana duyulan yersiz ve haksız bir feda etme dürtüsünü alevlendirdiğini anlayabiliyor muyuz?.
Oysa "yukarıya doğru çıkmak istiyorsanız kendi ayaklarınızı kullanın. Kendinizi taşıtmayın. yabancı sırtlara ve kafalara binmeyin" derken Nietzsche size mi öğüt vermişti zamanında ve onların malum sürü psikolojisi için ve bunun sonuçları hakkında ne demiş "sürülerini gayretle ve haykırışla köprülerin üstünden sürüyorlardı. sanki istikbale yalnız bir tek köprü varmış gibi. gerçek, bu çobanlar da sürüye dahildirler…yürüdükleri yola kan işaretleri yazıyorlardı ve delilikleri onlara hakikatin şahitlerinin kanla ispat edilebileceğini vehmettiriyordu. halbuki kan, hakikat şahitlerinin en kötüsüdür. kan, en temiz bilgiyi zehirler ve kalplerin kini ve vehmi haline getirir."
Peki ya yalnızlık. çok kötü bir şey değil mi. kötü değil ama zor bazen ki nietzsche şöyle buyurmuş “fakat bir vakit inziva seni yoracak, bir vakit gururun eğilecek, cesaretin kırılacak ve "ben yalnızım" diye bağıracaksın…onların üstüne çıkıyorsun: fakat sen çıktıkça, hasetin gözü seni o nispette küçük görür. fakat en çok kin beslenen uçandır….yalnız kalana haksızlık ve kirlilik isnat ederler. fakat kardeşim yıldız olursan bu sebepten onlara daha az ışık göndermemelisin".
Yani evet ne kadar yüksekteysen uçmak bilmeyene o kadar küçük gözükürsün ama bilmezler ki yıldızlar ancak onlara hayat verendir ve onların bunu bilip bilmemesi senin cahilce tavırlara bürünmene mazeret olamaz. Bakmayı öğrenen gözler şairin dediği gibi yıldızların köşeli değil yuvarlak olduğunu elbet bir gün görecekler. Ve unutulmaması gereken bir şey de "Bazı insanlara elini değil pençeni uzatmalısın. İsterim ki pençende tırnakların da olsun. Fakat rast gelebileceğin en kötü düşman, daima kendin olacaksın. Mağara ve ormanlarda seni takip eden bizzat kendinsin. Yalnız olan sen kendine gidiyorsun ve yolun senden ve senin yed şeytanından geçer. kendinin cini, perisi, falcısı, delisi, şüphecisi, uğursuzu ve fenası olacaksın". Yani yalnızken yapacak çok işin var aslında. Canım sıkılır diye korkma.
Ve gözlerimizi körleştiren diğer şeyler. mMsela sonu gelmeyen bilgisizlik, zaaflar…"Biz pek az şey biliriz. ve güç öğreniriz. onun için yalan söylemeye mecburuz…çok az şey bildiğimiz için ruhça züğürt olanlarda hoşumuza gider. hele kadınlar!" ..işte insanlar hep içlerindeki boşluğu doldurmak için zahmet etmek yerine gazete kağıtları tıkıştırdığından olsa gerek baktıkları şeyler de görmek istedikleri olur genelde. Misal kendince güzel bir kadına baktığında sadece o güzellikten dolayı o kadını diğer tüm kötü özelliklerinden muaf edip "güzel" diye tanımlar. ondan gerisi boştur onun için. Ama bilemez ki insan düşünmeye meyleder ne kadar kaçsa da bundan. ve gün gelip düşünmek zorunda kaldığında -şu veya bu sebepten- gözleri açılacaktır ama uzun süredir kaldığı mağaradan yeni çıkmış bir adam gibi hemen elleriyle gözlerini kapatmak istese de o ışık onu rahatsız etmeye devam edecektir. ve bir gün pişman da olacaktır ama "pişmanlık , köpeğin taşı ısırması gibi bir şeydir. budalalık yani".
Peki görebildiklerimizden fazlasını görmek istersek ne yapacağız. Öncelikle "ah kalplerinde metanet ve aşırı cesaret bulunanlar daima azdır. böylelerin ruhu sabırlı olur, ötekilerse korkacaktır". Korkaklığı yenerek yola çıkacağız. "ve insanların arasında kim temiz kalmak isterse kirli su ile de yıkanmayı bilmelidir" suya sabuna gerekirse çamura dokunacağız.. Kibirden arınmak için gerekirse kendimizle dalga geçeceğiz ve bir gün birileri bizi kor alevlere atsa da küllerimizden dirilmeyi öğreneceğiz. ve her şeyden önemlisi "derin düşünen kimse, nasıl davranırsa davransın ya da yargılasın, her zaman haksız olduğunu bilir" unutmayacağız. Çünkü insan geçilmesi lazım gelen bir şeydir.
Not: Ocak 2005'te Ekşi Sözlük'e yazdığım yazı idi. Tarih, tekerrür, hatırlatma vs gibi sebeplerden naftaliniyle birlikte atıverdim gözünüze.

1 yorum:

  1. ah be güzel dil, tekrarında dahi güçlü olma içdoğasına kızıp durmuşsun.. usta kızgınlığına mesnet... inşallah okuyan olurda canına okurum.. sonuçtanda haberim olaaaa eyvallahsız duruşta neolaki acep...

    YanıtlaSil

Yorumlar spam değilse küfür vs. içerse dahi yayınlanır ama biraz vakit alır :)