Diego Velázquez, Ezop
Öyle mutsuzdu ki, o gün sanki ölümünün birinci yıldönümüydü ve buna sevinemeyecek kadar yorgundu.
Kusmak istediği ama kusamadığı her şeyi yuttu. Yuttu. Ta ki göz çukurları, avurtları ya da ayaları arasında fark kalmayana kadar. Bedensiz ve soluksuz. Küçücük kaldı.
Küçük, korumasız ve korkak biri olarak kapıdan çıktı. Yine de kapıyı kapattı.
Esnaf tozlar kalkmasın diye dükkanların önünü suluyordu. Yaz güneşi istenmediğinde tam bir baş ağrısı.
Bir kedi kaldırımda, fütursuzca uzanmış, ara ara geriniyor. Bir kedi kendi dünyasını çoktan kurmuş, hayatı umursamıyor. Kedinin yanına uzandı. Aynı gökyüzüne aynı açıdan baktı. Hala küçük ve korkaktı. Kediyle vedalaştı.
Her zaman kullandığı ara sokaklara daldı. Ara sokaklardaki metruk binalar onu bekler gibiydi. Onlar tam da onun yuvasıydı. Oysa gitmesi gereken bir yer vardı. Asfalta yapışıp, karışmak istedi.
Bir kapı, bir başka kapı daha, uzun ve kısa koridorlar hepsinden tek tek geçti. Bütün bu yolculuk ne içindi?
Yoruldu, daha da yoruldu, çok yoruldu. Soylu bir uğraşı olsun istedi bir an. Sonra yine yoruldu.
O mutsuzdu.
şahane..
YanıtlaSil