10 Aralık 2008 Çarşamba

Olmaz olası kadın tipleri

Efenim vakt-i zamanında erkek milletini tasniflemiş, etiketlemiş, boklamıştık. Lakin kadınlara da giydireceğimizi, hatta daha bile acımasız olacağımızı beyan etmiştik. Bizde laf ağızdan bir kere çıkar, çıktığında da unutulmaz. Yalnız bizli mizli konuşunca hakkaten böle bi kutsal metin tadı yakalanır sandımdı da olmadı:( (http://mariadebonne.blogspot.com/2007/04/olmaz-olas-erkek-tipleri.html)

Ah şu kadınlar. "Issız adaya düşecen, yanına da birini vericez (ıssız ada olsun moda diye herhal) Kadın mı erkek mi olsun, seç bakalım" deseler oyumu maalesef erkekten yana kullanırım. Ve bu kesinlikle cinsel tercihlerimle değil cinsiyet tercihlerimle alakalı olur.

Malum hep ezilenden yanadır akdenizli gönlümüz. Ve kadın da ezilendir gerçekten. Her halukarda acı çeken, bir çok şeyin üstesinden gelmek zorunda kalan şu bu. Yani sıkıcı detaylara girmek istemiyorum ama bu sadece az gelişmş ülkelerde değil bütün dünyada geçerli bir durum. Doğurgan olan, bunun da hem acısını hem sorumluluğunu sırtlayan, üreten, emek veren, yılmayan ama bir türlü hakettiğini alamayan. İşte o yüzden bozaran, sinsileşen, gelgiti bol ruh halini benimseyen. Tabii ki tüm kadınlar böyle acı çekmiyor diyebilirsiniz. Ulen ağda bile başlı başına bir vaka lan. Periodik kanamalara, hormonlara filan hiç girmiyim zaten.

Yani ezilenden korkacan arkadaş. Ruhu yaralı insandan. Mücadele veren yorgun savaşçıdan. Beyninin tüm kıvrımlarını kullanmak zorunda kalıp üstüne aptal muamelesi görenden. Her konuda görüş sahibi olacak kadar kafa yorduğu halde fikri sorulmayandan. Ve bütün bunları kendi imkanları ya da sosyal çevresi sayesinde aşmış olsa bile böyle bir genetik ve toplumsal mirasın içinde boğulandan.

Ben kadın milletinden her şeyden önce korkarım. Erkeğin her şekil ağzına sıçarsın. Çok kassan çükünü baltayla keser eline verirsin zaten işi biter. Ve fakat buna rağmen sırf kadınların dengesizliği, özgüven eksikliği, ve başka bir kadına sadece ve sadece rakip gözüyle bakmasından dolayı o baltalar o çüklere değil diğer kadınların boynuna iniyor.

Bu uzun girişten sonra tasnif, etiketleme, boklama sürecine başlıyorum.

Romantik kadın:

Erkeğin romantiği olur da kadının olmaz mı?

İşte dünyanın en sıkıcı kadını. Yani yemin ederim sevgilimin bana dünyanın en uyduruk, en yapay, en abuk şiirini "Sana yazdım hayatım okii mi?" demesinden bile beterdir bir kadının aşk ile ilgili pespembe fikirlerini dinlemek.

Romantik kadın kendini aşk kadını gibi görür. Böyle bir sınıflandırır. Onun için aşk bir din, aşık olduğu erkek de o dinin tanrısıdır.

Aşık olduğu erkek gerçekten ama gerçekten dünyada eşi benzeri görülmemiş bir varoluş biçimidir. Ve bu eşsiz benzersiz varolma biçimini size saatlerce anlatabilir. Bıkmaz, usanmaz, bıktırır, delirtir.

Bu kadınlar için aşık olduğu erkek kusursuzdur ya, buna göre o asla aldatmaz, yalan söylemez, kendisine de çok aşıktır. Ruh ikizi, kalp pentagramı, siyam börülcesi filandırlar.

Hah işte o kusursuz erkek gün gelir yine böyle reklamasyonunu yaptığı koca memeli koca götlü bi kız arkadaşıyla düzüşür sonra da gelir buna "Ben biraz kafamı dinlemek istiyorum, bu ilişki yordu beni, çok üzerime düşüyorsun" filan der.

İşte dünyanın en sıkıcı insanının dünyanın en kaçınılası insan haline dönüştüğü an o andır. Ondan sonra "Dur Nebahat intihar etme, değmez" replikleriyle bir süre haşır neşir olursunuz.

Anaç kadın:

Bu tip kadınlar her şeyden önce sizi şişmanlatır.

Efenim bunlarda inanılmaz bir şefkat, hoşgörü, koruma kollama takıntısı, kontrol manyaklığı ve bolca yemek yedirme aktivitesi mevcuttur.

Herkes ve her şey onun birer minik yavrusudur. Kibele misin be kadın!

Erkek milletine cazip gelir böyleleri ilk başta. Sonra gelsin aldatılmalar, terkedilmeler, "Yazıklar olsun sana ellerimle açtığım mantılara" filan.

Halkla ilişkiler müdiresi kadın:

İşte herkesin aslında gıcık kaptığı, baydığı, arkasından konuştuğu ama yüzüne güldüğü kadın tipi.

Bunların ellerindeki görev kağıdında "Herkesle iyi geçin" filan yazar. Halbuki o cicili bicili konuşmalar, suni ötesi nezaket, gereksiz yanak sıkma, öpüşme koklaşma ritüelleri hah işte bunlar herkesi delirtir. Ama o kadar şirinlikten ve maymunluktan sonra kimse de "Bir tokat atayım da kendine gelsin bu" diyemez.

Bu kadınların ek özellikleri de yine anaçlık, romantiklik olabilir. İşte o yüzden çok çok kötü durumdadırlar. Ultra hayvan ve bitki sevgisi, çocuk merakı, aile bağı showları filan of yeter yazamicem...

Fettan kadın:

Efendim bunlar her boku yer ama kimse ondan izinsiz bi bok yemesin diye de kıçını yırtar.

İstediği olmazsa tepinir, ağzınıza sıçar.

Paso vukuat yaratır. Yemekte kıl tüy varsa ilk bunlar bulur. Akabinde itiraz eder, olay çıkarır, katliam yaratır.

En kötüsü de vıyk vıyk sesi olur bunların. İşte ben bir gün bunlardan birinin ses tellerini fiyonk yapıp götüne sokucam.

Orospu kadın:

Burada elbette fahişelik mesleğini icra edenleri tenzih ediyorum. Ama bir de halk edebiyatı gerçeği var.

Şimdi gelelim orospulara. Ben bunların yuva yıkması bilmem ne muhabbetlerini filan iplemem. Yani olacağı varsa orospunun maharetinden değil herifin meyilindendir.

Lakin en tip olduğum orospu karı herkese bok atıp kendi her naneyi yiyendir. Netekim öyle orospular vardır ki ortamda düzüşmediği herif kalmaz ama sorsan bir o bir meryem ana. Bakınız buradaki vurgu onla bunla yatması değil. İster bütün dünya bütün dünyayla yatsın. Hatta iyi olur belki rahatlarlar. Ama hem bildiğin seks yap (bireysel veya toplu) hem de ben sanatımla var olmak istiyorum, bekaret raporum var benim diye takıl ortalarda.

Zaten orospu kadının en önemli özelliği ağız orospusu olmasıdır. Bu tiplerden genelde "Yattığımızı kimseye söyleme" lafını duyabilirsiniz. Onun bunun kocası/sevgilisi, öğretmeni, müdürü ne varsa her an götürebilir. Lakin içindeki cinsel açlıktan çok eziklik ve sosyopatlık filandır. Bu tip insan zarar verir kardeşim. Kendi değerlerin olmayabilir ama bazı saçma değerlere ya da sosyal korkulara sahip ve hayatını o yönde şekillendiren insanlara yem olma. Burada sen bir el bombasısın. Yanında üç beş kişiyi götürürsün ama götü başı patlayan bizzati kendinsin(Bu paragrafı Feto görse direk kitabına alır ha)

Femme Fatale:

Arkadaşlar panik yapmayın. Bu kadınlar sadece filmlerde yaşıyor. Günlük hayatta karşınıza çıkanlar çakmadır ve olan biten de tamamen sizin kerizliğinizden kaynaklanır.

9 Aralık 2008 Salı

Hallelujah tekel

Geçtiğimiz günlerde yine bir sabah uyanmışım. Bir atraksiyondur, bir heycan silsilesidir. Baktım yastıkta kan. Pijamamın kolunda kan. Orda burda kan. CSI çağırıp "Bu kimin kanı?" diyecek halim yok. Zaten o korkunç kokunun kaynağı ve genizden aşağı süzülen ılık nesnenin de aynı kan olduğu varsayımıyla anladım ki ilgili kanın kaynağı burnum. Ya da damarlarım, kalbim, beynim. Her halukarda benim.

İlk tepki elbette bir çok kereler olduğu gibi (daha önce de saçma sapan başka atraksiyonlar yaşamış olduğumdan) "Ana ölüom ben". Artık tecrübeli bir "Ölmek üzere olan insan" olduğumdan, direk acil durum master planı/ acil ölmeler başlığının altındaki paragrafın maddelerini uygulamaya başladım.

Madde 1) Sigara yak.
Madde 2) Şarabın olmadığı durumlarda türk kahvesi vakit alıyor direk kola bul.
Madde 3) İnternetten bak bakalım niye ölüomuşun?

Velhasıl anladığım kadarıyla beyin kanaması ve lösemi ihtimalini bir kenara atarsak (ki kanser riskini kolayca bir kenara attım şimdilik, zira domuz gibi yiyip içen biri için kanser ufak ihtimal gibime geliyor, uzun vadede ise bakçez) çok da mühim bir şey değil gibime geldi.

Sonra tabi olan biteni şöyle bir gözden geçirdim. Hazırladığım plana baktım filan. Ülkemizde "Serseri aşıklar" diye de bilinen (a bout de souffle) filmdeki Jean Paul Belmondo'nun oynadığı tipin sigara manyaklığındaki safhaya hangi ara erdim, ne oldu diye düşündüm.

Düşünsene imana gelmiş biri olsam sabah akşam ne için ibadet edecem? "Tanrım bize verdiğin sigara, türk kahvesi ve şarap gibi nimetler için teşekkür". İbadethanem tekel bayisi filan olacak az kaldı. Zati bu boklar direk doğadan evimize girmiyor. Emeğe saygı! İşin yoksa Philip Morris için git mevlüt okut şu bu:p Ya bu arada "Who the fuck is Philip?"

Öyle böyle derken derken, insan yine kendi varoluşunu sorguluyor tabi. Laf dönüp dolaşıp her nasılsa buraya geliyor. Buraya gelince de benim canım sıkılıyor. Varsam varımdır, yoksam yokumdur. Ne gerek laf salatasına, beyin çorbasına.

Sonra tabi aradan vakit geçti ve ben bunu, burda bu şekilde paylaşayım dedim. Neden?
Paylaşmışsam paylaşmışımdır, paylaşmamışsam paylaşmamışımdır. Bu kalıbı bilin, öğretin. Çok faydalı. "Dün dündür, bu gün bu gündür"'den de faydalı.

Yani anlıyacağınız benim bu dünyadan anladığım buymuş. Gitanes içmiyorum neyseki ya. Ne o öle boru gibi.

Not: Bu yazıdan tütün ve tütün ürünlerini öven herhangi bir mesaj alanlara diyeceğim şudur. "Yaşayan her dört memeli türünden birinin soyunun tükenmek üzere olduğunu biliyor muydunuz?"

4 Aralık 2008 Perşembe

abuklamname 4

intro: Yılmaz Özdil'leşiyorum bazanları...

Bu gün kaç kişiyle konuşmak zorunda kaldın?

Min. 20

Kaçıyla gerçekten konuşasın vardı?

Max. 01

Bir kişi yetiyor da artıyorsa, yalnızlık mecburiyet değil lüx olmuş demektir.

***

Aslında gitmek zorunda mıydın?

O işleri halletmesen ne olacaktı?

Özür dileyeceğine kafa mı atsaydın?

Saçmalıkları sineye mi çekeceksin?

Kabullü delilik değil mi hepsi?

E) Hepsi

***

İşimdeyim, gücümdeyim havası yakalayamadık.

"Tatile çıkıyoruuum byeee" diyemedik.

Ayakkabıları çantaya, çantayı monta uyduramadık.

Estik, gürledik, şimşek bile çaktıramadık.

İki elimizle bi siki doğrultamadık anlıyacağınız.

***
Bazen parça pinçik ediyorum bir şeyleri.

Gazete, çikolata ambalajı veya kağıt mendil.

Kişilik bölünmesi veya suçluluk duygusu, olmadı depresyon derler buna.

Atomu parçalayınca nobel alırlar, bize gelince mazhar osman madalyası.

Bi kaç japon kızartmalıyım sanırsam.

***

Dün bitti neyseki.

Bugün de bitmek üzere.

Bi kaç yarınım kaldı.

Yarısı bitti nerdeyse.